bugün

entry'ler (26)

telkin

kaynak :http://www.mehmetbaskak.net

Makaleler

Bilinçaltına Tehlikeli Telkinler

(SAKINCALI SUBLiMiNAL MESAJLAR) Şuuraltını (bilinçaltını)etkilemeyi hedefleyen gizli mesajlara "subliminal" adı verilir. Genel olarak "şuuraltına yönelik gizli mesajlar olarak ifade edebiliriz. Kişinin şuuraltına ''subliminal'' mesaj göndermenin birçok yolu bulunuyor.

Bunlardan en çok kullanılanları :
1. Dijital ses dosyalarına gizlenen işitsel yolları.
2. Gözle algılanamayacak kadar kısa süreyle ve sık patlayan flaşlar şeklinde sinema ya da televizyon görüntüsü yoluyla şuur-altına itilen 25. kareler.
3. Reklam afişleri, logoları ve benzeri nitelikteki görsel malzemenin içine saklanmış şekil, kelime ve rakamlar.

Bu yöntem, bir ürünün reklâmını yapmaktan, bir inancın ya da görüşün propagandasını yapmaya kadar varan geniş bir yelpâzede kullanılmaktadır. Görsel ve işitsel olarak (şuurlu) algılananlar değil ; şuuraltı seviyesinde algılanan söz, resim, görüntü ve şekillerden oluşur.
Bunlardan en çok kullanılan Dijital ses dosyalarına gizlenen ses mesajlardır. Üzerinde oynanabilirliği ve işlenilmesi ve yayılması daha kolay olduğundan MP3 dosyaları gizli mesaj için biçilmiş kaftandır diyebiliriz.

Peki sistem nasıl işliyor?
insan kulağı sâdece belirli frekans aralıklarındaki sesleri duyabilir. Eğer siz bir müzik parçasını rahatça duyabiliyorsanız, bu sizin duyabileceğiniz frekans aralığında olduğunu gösterir. insan beyninin algısı ise, bundan daha düşük ya da daha yüksek frekansları algılayabilecek kapasitededir. Dikkat ediniz : "duyabilecek" demiyoruz, algılayabilecek diyoruz.

Yani, kulağımız ancak belirli bir frekans aralığındaki sesleri duyabilir. Fakat beynimiz bu aralığın çok daha ötesindeki sesleri algılar, hisseder. Şuuraltı ve şuuraltının özelliklerini anlattığımız zaman, ne demek istediğimizi çok daha iyi anlayacaksınız. Ancak şimdi öncelikli olarak bu "subliminal mesajlar"ın neler olduğunu ve nasıl işlendiğini sizlere göstermemiz gerekiyor.

8-12 hertz dalga boyundaki Subliminal mesaj içeren bir MP3?ü kulağınızla dinlersiniz, ancak içindeki gizli-mesajı beyniniz dinler. Bu esnâda kulağınız hiçbir şey duymaz. internette ve paylaşım programlarında şuuraltı mesajları içeren MP3 dosyaları bulunmaktadır. Hatta bu gizli mesajları frekans aralıklarına göre analiz ederek ortaya çıkartan yazılımlar dahi vardır.

Mesela, en korkunç uygulamalardan sadece biri: "Amerika, Irak'ı işgal etmeden önce bir yıl boyunca (daha fazla da olabilir) Irak radyolarında Kur'an yayınının altından, çok düşük bir frekansta, kulakla duyulmayan, ancak dimağla algılanarak Iraklıların şuur-altına gönderilen: "Direnmeniz faydasız" gibi mesajlar verilmiş ve bir ülke işte bu şekilde şuuraltı mesajlar ile işgâle hazır edilmiştir.

25inci KARE Kişinin şuur-altına subliminal mesaj göndermenin birçok yolu olduğunu söylemiştik. işte bunlardan bir diğeri de 25inci Kare tekniğidir. Peki nedir bu 25inci Kare?
Gördüğümüz bir ânlık görüntü : 655 satır ve frame/çerçeve denilen 24 küçücük kareden oluşur. Sinema bandında, saat, dakika, sâniye olarak bir diziliş vardır. Sâaniyeden sonra kare gelir ve bir sâniye 24 karedir. Her 24 kare ise bir ekran büyüklüğündeki kareyi oluşturur. Her 327.5 satırda bir de "control-track" denilen aralık vardır. işte bu aralıktaki görüntüler kesilip, aralarına başka görüntüler atılarak 25inci kare oluşturulur ve bu son kare olan 25inci kare ânlıktır. Yani görüntü sâniyede 1/24 olacakken, bu 1/25'e çıkar. Kareler 25 olunca bir anda bir görüntü gelir ve ânında kaybolur. Genellikle görünmez, daha doğrusu görülür ama şuuraltında kalır.

25 karenin temel mantığı da mesajı şuur-altına göndermek olduğu için, artık dünya sinema sanâyi'nde bu tekniği kullanmayan yok gibidir. Yani sizler evlerinizde rahat koltuklarınıza oturup herhangi bir televizyon kanalındaki herhangi bir dizi/ film ya da bir belgeseli seyrederken aynı zamanda 25 karelerle şuur-altınıza gönderilen mesajlara/ telkinlere/ saldırılara ma'ruz kalabiliyorsunuz.

Göz bunları görmüyor ama sâniyenin 3 binde biri gibi bir zaman aralığında bu görüntü şuuraltına ulaşıyor. Bu gizli mesajlar sâyesinde, o reklâmı, diziyi, filmi ya da herhangi bir resmi hazırlayan kişi/ yapımcı/ yönetmen kendi hedefine, niyetine ve ideolojisine göre vermek istediği mesajı "25inci Kare"lerle şuuraltına göndermiş oluyor.

PEKi, GÖREMEDiĞiMiZ HALDE NASIL ETKiLENiYORUZ BU 25inci KARELERDEN?
Bu adamlar zaten açıktan açığa bu işi yapıyorlar. Filmlerle, reklamlarla her türlü mesajı veriyorlar. Buna rağmen niçin böyle gizli bir kare uyguluyorlar?
Cevâbı çok basit : Çünkü, gördüğümüz zaman bu kadar etkili olmuyor. Çünkü, kişi, şuurlu bir tercih ile gördüklerini veya duyduklarını ya red ediyor ya da kabul ediyor. Çünkü baştan önüne seçenek olarak getirilmiş oluyor.

Fakat bu, öyle bir şey ki insan onu görmüyor, duymuyor ve hissedemiyor, yani bizlerin algı frekanslarımızın tamamen altında veya üstünde yer alıyor. Böyle bir şeyi kabul yahut red etme gibi bir imkânımız var mı? Elbette hayır.

işte 25. karenin ve subliminal reklamların temel mantığı budur! Hedefteki kitlenin şuurlu tercih hakkını gasbederek, onları gizlice zehirlemek!

* * *

Bu işi yapanlar insanı ve insanın yaratılışını (fıtratını) çok iyi biliyorlar. 1900'lü yıllara kadar uzanan bir geçmişi var bu tür çalışmaların. Psikolog ve psikanilistlerin insanla ilgili uyguladıkları, gözlemledikleri ve deneylerle ortaya koydukları bilgi ve bulgulardan yola çıkarak "insanı nasıl etkileyebiliriz" sorusuna cevap aradılar. ilk başta ticarî hedefler ve büyük şirketlerin mallarını halka pazarlamanın bir yolu olarak gördüler bu şuur-altı telkinleri. Daha sonra ise bu taktiği öğrenen her kişi ve her yapımcı kendi niyet, inanç ve ideolojisine göre vermek istediği mesajları bu yolla insanlara zerk etmeye başladılar.

25inci KARE NE ZAMAN ve NASIL ORTAYA ÇIKMIŞTIR? Şuuraltının bütün görüntü, ses ve resimleri kaydetme özelliği 1900'lü yıllardan beri insanları yönlendirmek için kullanılmaktadır. 1900'lü yıllarda Knight Dunlap adında Amerikalı bir psikoloji profesörü ilizyon gösterisi yaparken şuur gücüyle algıalanmayan "hissedilemez gölgeler" kullanarak aynı uzunluktaki 2 çizgiyi seyircilerin farklı ölçülerde algılamasını sağlamıştı.

işte buradan hareketle şuur-altını hedef alarak mesaj göndermeyi hedefleyen ve adına "Subliminal Mesajlar" denen bu tür reklamlar ilk kez 1950'li yıllarda Amerika'da ortaya çıktı.

James Vicary adlı reklamcılık uzmanı, sinema salonlarında yaptığı bir deney sonucu patlamış mısır ve kola satışlarının arttığını iddia etti. Bu deneyde film perdede oynarken, sâliselik görüntüler hâlinde gözle görülemeyen gizli kareler ve gizli mesajlarda : "patlamış mısır ye" ve "Kola iç" sloganları çıkıyordu. Seyirci bu sloganları şuurla algılayamadığı hâlde, şuuraltına hitap eden bu sloganlar neticesinde Kola satışlarının yüzde 18.1, patlamış mısır satışlarının ise yüzde 57.7 arttığı görüldü.
Bu şekilde, şuur-altına yönelmenin reklamın etkinliğini artırmada daha işlevsel olduğu görülmüştür. işte o gün bugündür uygulanan 25inci kareler sâdece bir insanı ya da bir topluluğu değil ; bütün insanlığı tehdit ede-gelmektedir.

Bir grup psikolog ve yazar bu konunun gündeme geldiği ilk yıllarda bu yöntemin uydurma ve efsâne olduğunu ve insanları etkilemeyeceğini söylediler. Ancak, beyin dalgalarını ölçen teknolojilerin gelişmesi ile gizli-mesaj içeren reklama beynin daha farklı ve fazla tepki verdiği gözlemlendikten sonra, bu yöntemin etkisi ispatlanmış oldu.

işin en ilginç tarafı ise bu konuyu gündeme taşıyan, kitap, tez ve âile eğitim seminerlerinin yok denecek kadar az olmasıdır. Yıllardır uygulanan böyle ciddî ve hayatî bir konunun nasıl olup da bütün bir insanlık tarafından henüz bu şekilde yeni-yeni öğreniliyor olması düşündürücü olsa gerek. Televizyon karşısında uyuyan/ uyutulan bir çağda yaşıyoruz!
Uyan ey toplum ve uyandırın uyuyan ruhları!
Şuur-altımızı başkaları değil ; biz yönetelim!

ASIL HEDEF ÇOÇUKLAR Subliminal teknolojisi maalesef çizgi filmlerde, şarkılarda, reklam panolarında, filmlerde yasal olmayan bir şekilde kullanılıyor. Çocuklara sevgiyi kardeşliği öğütleyen masum zannettiğimiz çizgi filmlerin arasına pornografik resimler, şiddet unsuru içeren görüntüler bu teknolojiyle saklanıyor. Çocuğumuz fark etmeden o görüntüleri beynine konuk ediyor ve şahsiyetinin oluştuğu o en ciddî yaş dilimde (sıfır-yedi yaş arası) bu görüntüler içeride şuur-altında hapsoluyor. Artık siz siz olun her gördüğünüz ve duyduğunuza çok dikkat edin. Özellikle Disney, yaptığı çizgi filmlerde cinsellik temasını yıllardır çocuklarımızın şuur-altına kazımıştır.
"BU FiLMDE / DiZiDE SANAL REKLÂM UYGULANMAKTADIR" Sizler, televizyonlarınızın karşısında uyumaya devam eden ruhlar, koltuğunuza oturup en sevdiğiniz dizi ya da filmleriniz yayına başlarken : "BU FiLMDE / DiZiDE SANAL REKLÂM UYGULANMAKTADIR" uyarısını görmediğinizi söyleyebilir misiniz?

Peki ne demek "Sanal Reklam?" Sanayi Bakanlığına göre sanal reklamın tarifi aşağıdaki gibi : "Sanal reklam"; hukûken kullanımı meşru görüntülerin, canlı veya banttan bilgisayar marifeti ile manipülasyonu ve söz konusu görüntülerde yer alan muhtelif unsurları reklam amacı ile, halihazırda kullanılan veya ileride geliştirilecek teknolojiler vasıtasıyla oyun sahası ve çevresi üzerine düşürülen tüm görüntüleridir."

Televizyonda izlediğimiz pek çok dizide ya da filmde ya marka yerleştirme ya da sanal reklam uygulamaları ile karşılaşıyoruz. Bir dönem gişe rekorları kıran "Kurtlar Vadisi Irak" filmini hatırlayın. Film başlarken "Bu filmde sanal reklam uygulaması yapılmaktadır" uyarısı vardı. Ekranda bir ovada yol alan otomobili izlerken birden bir mimarlık firmasının reklam tabelası ve bir apartman beliriveriyor. Kerpiç evlerin üstüne getirilmek istenmiş ama başarılı olunamadığı için ortalık yerde duran uydu antenleri reklamları ve uyarı tabelalarının altında beliriveren markalar… O halde en can alıcı soru şu : Niçin sanal reklam?

Çünkü, şuur-altına telkin göndermenin en iyi yolu da ondan.
25. karenin uygulandığı bir film: DÖĞÜŞ KLÜBÜ / The Fight Club

Niçin bu film?

Bir kere adına bakarak bunun bir dövüş filmi olduğunu zannetmeyin.
"Gün gelir sâhip olduklarınız, size sâhip olmaya başlar!" sloganı ile Modern insanın tüketim merkezli hayat tarzını sorgulayan ve aynı zamanda şizofren (çift-kişilikli) bir şahsiyeti anlatan bir filmdir döğüş klübü.
Edward Norton ve Brad Pitt'in başrollerini paylaştığı ve David Fincher'in yönettiği bu film, 2000 yılında Empire Ödülü (ingiltere), 2001'de En iyi DVD, en iyi DVD anlatımı, en iyi DVD özel içerikleri ödülünü almış ve 2005 yılında Total Film magazin ödüllerinde (UK) "Dünyanın bu güne kadar gelmiş geçmiş en iyi film ödülü"ne lâyık görülmüştür.

Gerçekten çok etkileyici bir filmdir. Moderniteye karşı çıkarak :
"Gün gelir sâhip olduklarınız, size sâhip olmaya başlar"
"Her şeyi kontrol etmeyi bırak ve rahat ol…"
"Nefret ettiğiniz işlerde çalışıp gereksiz şeyler alıyorsunuz."
"Seyrettiğiniz reklâmlar yüzünden araba ve kıyafet değiştiriyorsunuz."
"Sizler paranız kadar iyisiniz."
"Siz işiniz değilsiniz…"
"Bindiğiniz araba değilsiniz."
"Kredi kartlarınızın limiti değilsiniz" diyordu.
Şimdi, "Dünyanın bu güne kadar gelmiş geçmiş en iyi film ödülü"ne lâyık görülen bu filmdeki 25inci kareleri yakalayabilmek ve filmdeki her sâniyeyi kare-kare izleyebilmek için önce :
1. Filmi bilgisayarınıza kaydedin.
2. Media player ile izlerken film sahnelerini 1/16 "Slov / yavaş" izleme modunda.
3. "klcodec" ile izlerken alttaki ok işaretlerinden "Decrease Speed"e üç kez tıklayıp filmi en yavaş haline getirmeniz gerekmektedir. Böylece her sâniyeyi yaklaşık 5 saniyede izleyecek ve her kareyi tek-tek yakalayabileceksiniz.

SONUÇ:
1. Araştırmalarımızın sonucunda filmin yönetmeninin cinsî sapık (sexomaniac) olduğunu öğrendik.
2. Filmin (bizim yakalayabildiğimiz) 26 farklı yerinde 25inci kareler kullanılmış.
3. 25inci Kare tekniği ile elinde sigara olan Brat Pitt resmi filmin çeşitli yerlerine yerleştirilmiştir.
4. Yönetmen filmin 2 farklı yerinde 25inci kare tekniği ile erkek cinsel organını yerleştirmiş.
5. Yine filmin 2 yerinde Çocuk Pornosu şuur-altına yerleştirilmiş.
6. Unutmayın 25. karelerin yer aldığı her film gibi bu filmde de normal seyrinde görülmesi gerekenlerin dışında hiçbir şey görülmüyor. Aslında çok şey görülüyor ancak hiç kimse ne gördüğünü bilmiyor.
7. Uyanmayanlar ve hâlâ 25. karenin varlığına ihtimal vermeyenler, denesin ve görsün diye filmdeki en can alıcı karelerin sadece bir kısmının dakika ve saniyelerini aşağıya sırasıyla yazıyoruz. isteyen filmdeki tespit ettiğimiz bu dakika ve saniyelerde filmi durdurup kare-kare izleyebilir.

06:02= elinde sigara olan Brat Pitt resmi,
31:07 = cinsel öğeler erkek cinsel organı,
31:14 = cinsel öğeler,
46:41 =cinsel öğeler,
49:09 = cinsel öğeler,
50:42 ile 50:52 = çocuk pornosu mesajları…
02:10:39= Film bitiyor binalar yıkılıyor ve yine erkek cinsel organı filmin finali olarak 25. karede yer alıyor.

***

Filmin en tuhaf gelen bölümü ise Tayler'in işi sabun imalatçılığı olmasına rağmen, 30uncu dakikadan itibaren, Tayler'i anlatırken onun bir sinema yapımcısı olduğunu anlatmasıdır. (Filmin sadece bu 2 dakikalık bölümünde Tayler bir sinema yapımcısıdır)
Şu ifadeler 30uncu dakikadan sonra aynen filmde geçmektedir :
"Sinema filmleri tek bir makarada olmaz ; birkaç makarada olur ve bir kare bittiğinde diğer makaraya geçerken birisinin düğmeye basması gerekir. O an geldiği zaman projektörleri değiştirir ve film devam ettiği için kimse bir şey anlamaz. Çünkü bu iş beraberinde bir çok ilginç olanak da sunuyor. Bütün aile filmlerini kare kare görmüştür. Yani izleyici cesur köpek ile ünlü bir şahsiyeti aynı perdede izlerken neler gördüğünü bilmez. KiMSE

GÖRDÜĞÜNÜ BiLMiYOR AMA GÖRÜYOR" der ve sorar: "ACABA KAÇINIZ ONU iŞ BAŞINDA YAKALAYA BiLiRSiNiZ?"
DiKKAT : Adamlar yaptıkları işi aynı filmde anlatıyorlar!
REKLAMLARLA ŞUURU ÇALINAN iNSANLAR
insan beyninde şuur-altının tepki verdigi iki mühim olay var : "doğum" ve "ölüm". Şuur-altımız bu 2 vak'aya çok daha fazla tepki veriyor. Bu 2 mesaja daha duyarlı.

"Sex" (cinsellik) mesajı doğum arketipinde, "kill" (öldürmek) mesajı da ölüm arketipinde karşılanıyor. Bu semboller verilmek istenen mesajın içine yerleştirildiğinde şuur-altı bunları öncelikli algılar olarak saklayabiliyor ve sıra kullanıma geldiğinde bu öncelikli depolanan veriler, davranış ve hareketlerimize yön çiziyor.

ŞUUR-ALTI MESAJLAR YASAK DEĞiL Mi?
Şuur-altı reklamlarının etkisinin ispatlanmasının ardından bir yandan bu yöntemin kullanımı arttı ve diğer yandan da bu gibi yöntemlerin kullanılmasını önlemeye yönelik yasalar çıkartıldı. Ülkemizde RTÜK şuur-altı reklamı : "Teknik cihazlar vasıtasıyla televizyon yayınlarında çok kısa süreli görüntüler kullanarak, izleyicilerin ancak bilinçaltıyla algılayabilecekleri ürün veya hizmetlerin tanıtılmasına ilişkin mesajlar içeren reklamlar" olarak tanımlamıştır.
Yasalarımız tüketicinin korunması bakımından, gizli reklam ve şuur-altı reklamı da yasaklamıştır. 3984 sayılı yasanın 20. maddesi: "Reklamların, program hizmetinin diğer unsurlarından açıkça ve kolaylıkla ayırdedilebilecek ve görsel ve işitsel bakımdan ayrılığı fark edecek biçimde düzenlenmesini, şuur-altı ile algılanan reklamlara izin verilmemesini" hükme bağlamıştır.
Radyo ve Televizyon Kuruluşları Reklam Yayın ilkeleri ve Usulleri ile Reklam Gelirleri Üst Kurul Paylarının Ödenmesi Hakkında Yönetmeliğin 11. maddesine göre de: "Yayınlarda gizli reklam yapılamaz. Programlarda açıkça reklam olduğu belirtilmedikçe ürün veya hizmetler reklam amacını taşıyan şekilde sunulamaz. Çok kısa sürelerle imaj veren, elektronik aygıt veya başka bir araç kullanılarak veya yapılarının ne olduğu konusunu izleyenlerin fark edemeyecekleri veya bilemeyecekleri bir biçime sokarak, bilinçaltıyla algılanmasını sağlayan reklamların yayınlanması yasaktır." 1964te ingiltere, 1974te ABD olmak üzere dünyadaki 55 ülke insanlarını bu tekniklere karşı korumaya almıştır. Rusyanın Ekatirinburg şehrinde yayın yapan ATN Televizyonun "Otur ve ATN izle" şeklinde bir gizli mesaj verdiği tespit edilmiş ve 2 ay yayın lisansının iptal edilmesine neden olmuştur. Neticede, Türkiye'de ve dünyanın birçok yerinde şuur-altı reklam yasaklanmıştır ama bütün reklamları, dizi, film ve belgeselleri şuur-altı mesaj içerip içermediği noktasında denetleyecek bir yapı kurulamamıştır.

ŞUUR-ALTI VE GENEL ÖZELLiKLERi
Günlük hayatımızda yaşadığımız bazı sorunların şuur-altımızdan kaynaklandığını hep söyleriz ama acaba kaçımız şuur-altımızın gücünün ve öneminin farkındayız?
Şuur-altı çoğumuzun bildiği ya da duyduğu bir kavramdır. Bu kavram şuurumuzun farkında olmadığı ama davranışlarımızın yönlendirilmesinde önemli rol oynayan bir yapıyı belirtiyor. Şuuraltı, alt benlik, şuur-dışı olarak da adlandırılan şuur-altı kişiliğimizin farkında olmadığımız, kontrolümüz dışındaki parçasını temsil etmektedir. Diğer bir deyişle bu, buzdağının görünmeyen kısmıdır.
Otomatik bir pilot gibi bütün tecrübelerimizi depolar. Bir hâfıza deposudur. Tecrübelerinizi hâtıralar şeklinde depolar. Şuur-altı heyecanlarımızı, sezgilerimizi, alışkanlıklarımızı ve güdülerimizi depoladığı gibi, bunların faaaliyete dökülmesinden de sorumludur.
Şuuraltımız, zihin telkin yoluyla iknâ olunmaya müsâittir. Şuurlu zihnin aksine, sorgulamadan tekrarla gelen teklifleri kabul eder, pekiştirir. Bütün otomatik davranışlarımız, alışkanlıklarımız ve heveslerimiz haâfızada kayıtlı bilgiler arasındadır. En önemli vazifesi ise depoladığı verilere dayanarak mutluluğu sağlamaktır.
Şuuraltı zihin delillerle ne iknâ edilebilir, ne de aldatılabilir. Fikirlere ve imajlara karşılık verir. Şuur-altının en mühim özelliği ise : şuurumuzun farkına varmadığı olayları, sesleri, resimleri kaydetmesidir. Siz 5 katlı bir binaya çıkarken merdivenleri saymıyorsunuz ama şuur-altınızda bu sayı biliniyor ve kaydediliyor. Aynı şekilde bebekliğimize dair hâtıralar şuur-altı kayıtlarının arasında bulmak pekâlâ mümkündür. Şuur aynı anda 3 ilâ 7 işi yapabilir. Daha fazla görev yüklendiğinde kilitlenir. Bu yüzden dikkatimizi yönlendirmediğimiz, bizi o anda ilgilendirmeyen birçok veri bu filtreden süzülür. Beş duyumuzun karşılaştığı çok sayıda duyum, algılanmadan şuur-altı hafıza deposuna aktarılır.
Demek ki duyduğumuz, gördüğümüz ama kavrayış olarak algılayamadığımız her şey şuur-altına ileride tekrar kullanılmak üzere veri olarak depolanır ve gelecekteki hareketlerimize yön çizer. işte tam da bu aşamada şuura değil ama şuur-altına hitap eden bütün propaganda ve veriler, bizim davranışlarımıza yön çizen güdüler olarak karşımıza çıkar. Zira sıklık arz eden tekrarlar derûnî algılarımıza yöneliktir.

GERÇEK : GÖRMEDiKLERiMiZ Mi?
Şuur-altı dediğimiz şey, şuurun binde 999'unu oluşturuyor. Yani biz şu anda bu yazıyı, binde 1 seviyesinde görüyor, dinliyor ve okuyoruz. Bunlar nasıl mı gerçekleşiyor? Gözde bilimsel olarak "fovea hareketleri" olarak isimlendirilen, gözün fovea hareketleri sizin şu anda görmediğiniz şeyleri de görüyor. Göz devamlı bir tarama içinde. Tarıyor ve aldığı bilgileri şuur-altına atıyor. Bu söylediklerimiz bilimsel verilerdir. Biz, normal şartlarda gözümüzün fovea hareketleriyle beynimizde depolanan şeylerin çok azını hatırlıyoruz. Ama mesela markete gittiğimizde 10 tane deterjan arasından 1 tanesini çekip alıyoruz. Yani gördüğümüzün ve de duyduğumuzun farkında olmadığımız şeylerin, şuur ortamına çıkarak bize o malı satın aldırması söz konusu oluyor.

Yani biz görmediğimizi zannettiğimiz şeyleri aslında görüyoruz ve şuur-altımıza gönderilen verilerin karar verme ya da faaliyete geçme aşamasında fikirlerimizi ve davranışlarımızı doğrudan etkiliyor.

NOT: Bir dostumuzun bize yönlendrdiği bu makalenin yazarını bilmemekle beraber, bu konuda yıllardır araştırmalar ve uygulamalar yapan bir hipnoz uzmanı olarak altına imzamı atabileceğim kadar doğruları içerdiğinden, insanların dikkatini çekmek üzere sitemde yayınlamayı uygun buldum. (Mehmet Başkak)

nikola tesla

Nikola Tesla

Nikola Tesla, şimdiki Hırvatistan'da, Smiljana köyünde, 10 Temmuz 1856'da doğdu, 7 Ocak 1943 New York'ta öldü. Sırp asıllı fizikçi.

Babası Papaz dı. Hiçbir zaman okuyup yazamamasına rağmen, annesi halk arasında pratik ev aletleri mucidi olarak bilinirdi. Ona göre Tesla, yaratıcı dahi olmaya adaydı. Papaz olması için babasının zorlamasına karşı çıkarak, genç Tesla, mühendislik mesleğinde ısrar etti. Annesi de onu destekledi, Fizik ve Matematikte bilgisini arttırırken Graz'daki Politeknik okuluna girdi ve Prag Üniversitesinde eğitimine devam etti. Yabancı teknik eserleri okuyabilmek için, orada, yabancı dil kursuna devam etti. Anadili olan Sırpça ve ailece bildikleri Almanca 'ya ek olarak ingilizce, Fransızca ve italyanca 'yı da öğrendi. Prag'daki tahsilini 1880'de bitirdikten sonra, Budapeşte'de lisans üstü yaparken, profesörüyle alternatif akımın özelliklerini tartıştı. Sonra bir Paris telefon şirketinde çalışmaya başladı. Burada doğru akım motorları ve dinamolar konusunda geniş ve önemli tecrübeler edindi. Oradayken çalıştığı döner makineleri korumak için regüle edici kontrol cihazları icat etti.

Elektrik endüstrisinin durumu

O günlerde genellikle doğru akım, ısıtmaya, aydınlatmaya, güç sağlamaya ve iletmeye en uygun elektrik akımı olarak bilinirdi. Fakat doğru akım direnç kayıpları o kadar büyüktü ki, her mil kare için bir güç santralına gerek vardı. ilk akkor ampuller (110 Volt'ta), güç santralına yakın olsalar bile parlak yanmıyorlar ve bir milden daha uzaklıktakiler ise kaybolan güce bağlı olarak sönük yanıyorlardı.

1884'de genç Tesla, kafası fikirlerle dolu ve cebinde 4 sentle New York'da gemiden ayrıldı. Tecrübesi onu doğru akım motorları ve dinamolardaki komütatörün sonsuz sorunlar yaratan, gereksiz bir karışıklık olduğuna inandırmıştı. doğru akım üretecinin bir komütatörle dış devrede tamamen aynı yöne akan dalga dizileri şeklinde alternatif akım oluşturduğunu gördü. O zaman, motorda dönme hareketini sağlayacak bir doğru akım elde etmek için, yöntem tersine çevrilmeliydi. Her elektrik motorunun endüvi'si, motora alternatif akım beslemek için döndüğü anda manyetik kutupların yönlerini değiştiren, döner komutatöre sahipti.

ilham

Tesla' ya göre bu doğru akım, saçmalığın daniskasıydı. Hem jeneratör (üreteç) hem de motordaki komütatörü ortadan kaldırmak ve alternatif akımı tüm sistemde kullanmak akla uygun gelmekteydi. Fakat hiç kimse alternatif akımda çalışabilen bir motoru oluşturmamıştı ve Tesla bu sorunu çok düşündü. 1882 Şubatında, Budapeşte'nin bir parkında Szigetti adında bir sınıf arkadaşı ile gezinirken aniden haykırdı. "Buldum!" Tüm elektrik endüstrisinde devrim yapacak olan "Dönen manyetik alan"ı bulmuştu. Dönen elemana bağlantı gereği olmayacaktı. Komütatör yoktu artık.

Sonradan tüm alternatif akım elektrik sistemlerini tasarladı. Alternatörler, elektrik enerjisinin ekonomik iletimi ve dağıtımı için gerilim yükseltici ve alçaltıcı transformatörler ve mekanik güç sağlamak için alternatif akım motorları. Dünyanın her tarafında harcanıp giden su gücünün bolluğundan esinlenip, gerekli olan yerlere enerji dağıtabilen hidroelektrik santralleriyle bu büyük gücün elde edilmesini tasarladı. Budapeşte'de "Birgün Niyagara Çağlayanını elektrik elde etmek için kullanacağım" diyerek dinleyenleri şaşırttı.

Edison tarafından cesareti kırıldı

Tesla'nın aradığı fırsat ve şans kolayca eline geçmedi. O zamanlar New York'da Pearl caddesindeki ilk laboratuvarında akkor lambası için pazar aramakla meşgul olan Edison'a rastladığı zaman Tesla, gençlik heyecanıyla, kendisinin bulduğu alternatif akım sisteminin açıklamasını yaptı. Bu düşünceyi derhal ve tamamen kestirip atan o büyük adam, "Sen teori üzerinde vaktini harcıyorsun" dedi.

Bir yıl boyunca, uzun boylu, zayıf Yugoslav, bu yabancı ülkede açlıktan korunmak için mücadele etti. Gün geldi, çukur kazarak geçimini sağladı. Fakat birlikte çalıştığı çukur kazıcı, Western Union'un ustası, yemek saatlerinde Tesla' nın ilgilendiği yeni elektrik sistemlerinin hayali tariflerini dinleyerek, bu konu üzerinde bir plan yaptı. Tesla'yı A.K.Brown adlı firmanın sahibiyle tanıştırdı. Tesla'nın parlak planlarıyla büyülenerek, Brown ve bir ortağı büyük bir atılım yapmaya karar verdiler. Ortaya belirili bir miktar para koydular ve Tesla Batı Broadway'de bir deney laboratuvarı kurdu. Orada Tesla jeneratör, transformatörler, iletim (transmisyon) hattı, motorlar ve ışıklar gibi tasarladığı sistemlerin tümünün planlarını hazırladı. Hatta iki ve üç fazlı sistemleri de tasarladı.

Cornell Üniversitesinden Profesör W.A. Anthony yeni alternatif akım sistemini sınadı ve derhal Tesla'nın senkron motorunun en iyi doğru akım motoruna eşit yeterlikte olduğunu açıkladı.

Alternatif akım ortaya çıkıyor

O zaman Tesla bütün kısımlara sahip tek bir patent altında sistemini tescil ettirmek istedi. Patent Bürosu her önemli fikir için ayrı bir dilekçeyle başvurulmasında ısrar etti. Tesla, 1887'nin Kasım ve Aralığında dilekçelerini verdi ve daha sonraki altı ayda yedi tane A.B.D. patenti aldı. 1888 Nisan'ında çok fazlı sistemini de içeren dört ayrı patent için başvurdu. Bunlar da hızla, bekletilmeden verildi. Yılın sonuna kadar 18 patent daha aldı. Bunları, çeşitli Avrupa patentleri izledi. Bu kadar hızla dağıtılan bu patent çığının, eşi görülmemişti. Fakat fikirler ilginçti. O kadar ki, bir çelişme ya da bir tahmin yoktu. Bu yüzden patentler tek bir tartışma bile yapılmadan verildi.

Bu sırada Tesla, New York'da AIEE (Şimdiki IEEE)'nin bir toplantısında çok gösterişli konferans verip, tek ve çok fazlı alternatif akım sistemlerinin gösterisini yaptı. Dünya mühendisleri, muazzam gelişmenin kapısını açarak, telle yapılan elektrik enerjisi iletimindeki sınırlamaların giderilmiş olduğunu gördüler.
Fakat, kim, tümüyle daha iyi olan bu sistemi uygulayacaktı? Doğal olarak, bu kuruluş, Edison-General Electric olmayacaktı. Aksi halde kendi yatırımlarının eskimiş olduğunu kabul edeceklerdi.

işte tam o sırada George Westinghouse, Tesla'nın laboratuvarlarına gitti ve Tesla ile tanıştı. Westinghouse, "Alternatif akım patentleri için bir milyon Dolar nakit ve ayrıca satış payı vereceğim" diyerek teklifini yaptı. Satış payı, beygir gücü başına 1 Dolar olmak üzere anlaştılar.

Ülke çapındaki Westinghouse yatırımlarının başarısı, gelişen elektrik endüstrisinde rakip durumunu korumak için General electric, Westinghouse'dan bir lisans almak zorunda kaldı.

Gerçekleşen rüya

1890'da, uluslararası Niyagara komisyonu elektrik üretmek için, Niyagara çağlayanının gücünü kullanmak amacıyla çalışmaya başladı. Bilgin Lord Kelvin, komisyonun başkanlığına atandı ve derhal doğru akım sisteminin en iyi olacağına dair açıklamasını yaptı. Fakat güç, 26 mil uzaklıktaki Buffalo'ya iletilecekti. Bu durumda alternatif akımın gerekliliğini kabul etti.

Westinghouse, on tane 5000 beygirgücündeki hidroelektrik jeneratörü için ve General Electric ise iletim hattı için kontrat yaptılar. Bu sistem iletim hattı, yükseltici ve alçaltıcı transformatörler Tesla'nın 2 faz projesine uygundu. Hareket eden parçaları azaltmak için, dıştan dönen alan ve içi sabit armatürlü, büyük alternatörler planlanmıştı.

O zamana kadar bu büyüklükte bir proje yapılmadığı için, bu tarihi proje heyecan yarattı. Dakikada 250 devir yapan, herbiri 1775 Amper veren, 2250 Volt'luk on büyük alternatör, iki fazlı 25 Hz (Hertz)'de 50 000 Beygirgücü veya 37 000 kW'lık çıkış oluşturuyordu. Rotorların herbiri, 3 metre çapında, 4,5 metre uzunluğunda (düşey jeneratörlerde 4,5 metre yükseklik) ve 34 ton ağırlığındaydı. Sabit parçaların herbiri 50 ton ağırlığındaydı. Gerilim, iletim için 22.000 Volt'a çıkarıldı.

Uzaktan radyo kontrolu

Sonradan Telsiz denilen, radyo alanında Tesla'nın öncülüğü, Mors koduyla yapılan haberleşmeden de ileri gitti. 1898'de New York şehrinin Madison Parkı'nda (Madison Square Garden) telsiz ile uzaktan kontrola ait parlak bir gösteri düzenledi. Birinci geleneksel Elektrik Fuarının geliştiği yer ve genellikle Barnum-Bailey sirkinin çalıştığı büyük alanlın ortasına büyük bir tank koydu ve suyla doldurdu. Bu küçük gölün üzerine, yüzmesi için, 1 metre uzunluğunda anten direği olan bir tekne koydu. Teknenin içinde bir radyo alıcısı vardı. Tesla, seyircilerin isteği doğrultusunda ileri gitme, sağa veya sola dönme, durma, geri gitme, ışıkları yakıp söndürme gibi çeşitli şeyleri uzaktan radyo kontrol sayesinde yaptı. Unutulmaz gösteri tüm seyircileri hayran bıraktığı gibi günlük gazetelerin ön sayfalarında yer aldı.

Matematiksel büyücülük

Tesla'nın matematik dehası, Westinghouse ve General Electric'in imalatını yaptığı alternatif akım cihazlarının, parçalarının yapımında büyük bir yer sağladı. Tesla, öğrencilik günlerinde karışık soruları kagıt ve kalemsiz çözerdi. Öğretmeni onun hile yaptığından şüphe eder ve O'na ayrı testler uygulardı. Genç Tesla, bütün logaritma cetvelini ezberlemişti. Şimdi A.B.D.'de kullanılan, saniyede 60 Hz'lik frekans, Tesla'nın mantık hesaplarından çıkarılmıştı. Çünkü, Tesla bu frekansın ticari açıdan en uygun olduğunu saptamıştı. Daha yüksek frekanslarda alternatif akım motorları yetersiz olacaktı. Daha alçak frekanslarda ise daha çok demir kullanmak gerekecekti. Işıklar da alçak frekanslarda titreşecekti.

Niyagara Çağlayanı'nın ana tesisi, ilk Westinghouse türbin jeneratörlerinin kapasitelerine uyması için, 25 Hz'e göre planlanmıştı. Bunu izleyen gelişmeler ile 60 Hz'e dönüşüm yapıldı. Günümüzde bu, Niyagara'dan elde edilen enerji, 360 mil uzaklıktaki New York'a kadar iletilmektedir. Bir zamanlar daha büyük uzaklıklar, Kuzeydoğu şebekesinden beslenmekteydi. Tesla, New York'a geldiği zaman, yeterli enerji iletimi için sınır 1 milden azdı.

Yüksek frekans öncülüğü

Tesla, araştırmalarında, yüksek gerilim ve yüksek frekansın bilinmeyen alanlarına daha çok yer verdi. Yüksek frekans cihazlarını kullanırken, bir elini daima cebinde tutardı. Bütün laboratuvar asistanlarına bu ön tedbiri almalarında ısrar ederdi ve bu kural, bugüne kadar daima gerilim bakımından tehlikeli cihaz etrafındaki uyanık araştırıcılar tarafından da uygulanmaktadır. O zaman yararlanılmamış olmasına rağmen, Tesla'nın yüksek frekans ve yüksek gerilim alanındaki keşifleri, modern elektroniğin yolunu açtı. Biricik yüksek frekans transformatörü ile (Tesla Bobinleri - Tesla Coils) çıplak elinde tuttuğu gazlı tüpü yakacak şekilde vücudundan, zarar vermeden, yüksek gerilimli akım geçiriyordu. O günlerde Tesla, aslında neon tüpünün ve flüoresan tüpünün aydınlatmasını gösteriyordu.

Bazen, frekans aralığının alt ve üst kısımlarında yaptığı denemeler, Tesla'yı keşfedilmemiş bölgelere yöneltti. Mekanik ve fiziksel titreşimlerle çalışırken, Houston Caddesindeki yeni laboratuvarının etrafında hakiki bir depreme neden oldu. Binanın doğal rezonans frekansına yaklaşan, Tesla'nın mekanik osilatörü, eski binayı sarsarak tehdit etti. Bir blok ileride, polis karakolundaki eşya esrarengiz bir şekilde dans etmeye başladı. Böylece, Tesla, rezonans, vibrasyon ve "doğal 7 periyot"a ait matematiksel teorileri ispatladı.

Dünya'nın en güçlü vericisi

Yüksek gerilim ve yüksek frekanslı elektrik iletimi konusundaki araştırmalar, Tesla'yı Colorado Springs yakınlarındaki bir dağın üzerine dünyanın en güçlü radyo vericisini kurup çalıştırmaya yöneltti. 60 metrelik direğin etrafında, 22,5 metre çapında, hava çekirdekli transformatörü yaptı. iç kısımdaki sekonder 100 sarımlı ve 3 metre çapındydı. Üreticisi, istasyondan birkaç mil uzaklıkta bulunan enerjiyi kullanırken, Tesla ilk insan yapımı şimşeği oluşturdu. Bir direğin tepesindeki 1 metre çaplı bakır küreden, 30 metre uzunluğunda, kulakları sağır eden şimşekler çaktı. Ufka kadar gök gürültüsü işitildi. 100 milyon Volt değerinde gerilim kullanılıyordu. Yarım asırlık bir süre içerisinde giderilemeyen bir hayret yarattı.

ilk denemesinde, vericideki güç jeneratörünü yaktı. Fakat tamir ederek 26 mil uzağa, gücü telsiz ile iletebilinceye dek deneylerine devam etti. O uzaklıkta, toplam 10 kW'lık 200 tane akkor ampulü yakmayı başardı. Daha sonra, kendi patentleriyle meşhur olan Fritz Lowenstein'in, Tesla'nın yardımcısı iken bu gösterişli başarıya şahit oldu.

1899'da alternatif akım patentleri için Westinghouse'dan aldığı paranın sonunu harcadı. Albay John Jacob Astor, onu mali yönden kurtarmaya geldi ve Colorado Springs'deki denemeleri için 30.000 Dolar sağladı. Sonra bu para da bitti ve Tesla New York'a geri döndü.

Morgan, gösterişli başarıları ve şahsiyeti dolayısıyla, Nikola Tesla'nını hayranı olmuştu. Tesla, kısa zamanda Morgan'ın sürekli misafiri oldu. Kusursuz giyinişli, birkaç dilde yaptığı kültürlü konuşması ve medeni davranışıyla gösterişli centilmen Tesla, New York sosyetesinin gözdesi oldu.

Dünya çapında telsiz

Long Island'ın tepelik bölümünde, Wardenclyffe yakınında yavaş yavaş yükselen garip yapı bütün seyredenlerin ilgisini çekerdi. Tek parça olması dışında, büyük bir mantara benzeyen yapı, yerdeki kısmı geniş ve 62 metre yukarısındaki tepe noktasına doğru daralan, kafes şeklinde bir iskelete sahipti. Tepede 30 metre çapında bir yarım küreyle örtülüydü. iskelet, bronzdan kalın civata ve bakır lamalarla birbirine bağlanmış, sağlam ağaç kolonlardan yapılmıştı. Yarım küresel tepe, üstten yüzeysel olarak bakır bir elekle kaplıydı. Tüm yapıda demir metali yoktu.

Ünlü mimar Standford White, konuyla o kadar ilgilendi ki, en iyi yardımcısı W. D. Crow'u görevlendirerek proje işini ücretsiz yaptı.

34'üncü caddedeki eski Waldorf-Astoria otelinde oturan Tesla, hergün, taksiyle, çarklı araba vapuruna binerek Long Island şehrine giderek , oradan da Long Island demiryoluyla Shoreham'e aktarma yaparak inşaata gidiyordu. Proje kontrolünün aksamaması için, trenin yemek servisi onun için özel yemek hazırlıyordu.

Büyük kulenin yakınında, 30 metre karelik tuğla bina tamamlandığı zaman, Tesla Houston caddesindeki laboratuarını binaya taşımaya başladı. Bu sırada radyo frekans jeneratörleri ve onları çalıştıran motorların yapımında üzücü bazı gecikmelerle karşılaşıldı. Birkaç camcı, planları hazır olan özel tüpleri şekillendirmeye çalışıyorlardı.

Kahin gelecekten bahsediyor

Bu sırada Tesla (1904), Mors koduyla sınırlı olan büyük endüstrinin geleceğine ait, uzak görüşünü açıklayan kuramsal broşürünü yayınladı. Bu broşür, Tesla 'nın kahin olduğuna herkesi inandırdı. "Dünya çapında telsiz sistemi"nde, çeşitli olanakları sağlayacak olan özellikler açıklanıyordu. Broşürde, Telgraf, Telefon, haber yayını, Borsa görüşmeleri, Deniz-Hava trafiğine yardım, Eğlence ve Müzik yayını, saat ayarı, Resimli Telgraf, Telefoto ve Teleks hizmetleri ile, Tesla'nın sonradan oluşumunu gördüğü Radyo sitesi anlatılıyordu.

Morgan'ın yardımı sona eriyor

1904 Mart'ı, Elektrik Dünyası ve Mühendisliği Dergisinde, Tesla, Kanada Niyagara Enerji firmasının telsiz enerji iletimi sistemini uygulamasını istediğini ve bunun için 10 milyon Volt'luk gerilimde 10.000 beygirgücü dağıtabilecek bir sistem kullanmayı istediğini açıkladı.

Niyagara Projesi asla gerçekleşmedi. Fakat, gösterişli Long Island'ın kaderine etki yaptı. Aydınlığa çıkmayan nedenlerle, J. P Morgan düşüncesini değiştirdi ve Tesla'nın para kaynağı aniden kurudu. Başlangıçta Tesla, Morgan'ın hemen hemen bitmek üzere olan işin tamamlanmasını sağlamayacağına inanmak istemedi, ama Morgan karalıydı. Morgan'ın çekilme nedeni asla öğrenilemedi.

Mantıksız bir saygısızlık

Birinci Dünya Savaşı sırasında ulusal savunma adına çok saçma saygısızlıklar öne sürüldü. Garip bir nedene göre Long Island, Wardenclyffe'deki Tesla'nın şanlı kulesinin, A.B.D.'nin emniyetini tehlikeye soktuğuna ve tahrip edilmesi gerektiğine karar verildi.

Kablo bağlanarak yüksek yapıyı öne çekiğ, dengesini bozmak için yapılan boş teşebbüslerden sonra, en sonunda temeli dinamitlenerek devrildi. O aman bile, kule çökerken parçalanmadı. Zedelenmeksizin yana yattı ve en sonunda parça parça söküldü.

Radyo frekans alternatörü

1890'da Tesla yüksek frekans alternatif akım üreteçlerini yapmıştı. 184 kutuplu olan bir tanesi 10 kHz'lik çıkış veriyordu. Daha sonra, 20 kHz'e kadar yüksek frekansları elde etti. Ancak on yıl kadar sonra 50 kW çıkışlı radyo frekans üretecini Reginald Fessenden geliştirdi. Bu makine, General Electric tarafından 200 kilo Watt'a çıkarıldı ve Fessenden'in ilk alternatörlerini kuran, çalışmasını kontrol eden adamın adı verilerek, Alexanderson alternatörü satışa çıkarıldı.

Hemen hemen dünya kablolarının çoğunu elinde tutan ingiliz işadamlarının, bu makineye ait patentleri elde etmek üzere olduklarını görünce, A.B.D. Donanmasının acele çağrısıyla "Radio Corporation of America , (RCA)" şirketi kuruldu. Yeni firmanın 1919'da kurulmasıyla, Marconi Wireless Telegraph Co. of America firmasının güçlü fakat yetersiz, Marconi kıvılcımlı vericileri, çok başarılı olan Radyo Frekans alternatötleri ile yer değiştirdiler.

Birincisi N.J. New Brunswick'te kuruldu. 200 kilo Watt'da ve 21,8 kilo Hertz frekanslı titreşim oluşturdu ve ticari işte kullanıldı. Bu ilk, sürekli, güvenilir Atlantik aşırı Radyo servisi idi. Bu alternatörler, Tesla'nın kulesinin yerine, Radyo merkezinin tüm güçlerini sağladı. Böylece Nikola Tesla'nın Dünya çapında telsiz hayali, 30 yıl sonra, icat ettiği vericinin kullanılmasıyla gerçekleştirildi.

Radar ve Türbinler

Tesla, birçok alanlarda yaratıcı araştırmalara devam etti. 1917'de uzaktaki cisimlerin üzerine kısa dalga darbeleri gönderip, yansıyan kısa dalga darbelerinin bir flüoresan ekran üzerinde toplanmasıyla izlenebileceklerini açıkladı. Eğer bu radar değilse, neydi? Diğer bilim adamlarının varlıklarını keşfetmelerinden 20 yıl önce, kozmik ışınları1929'a kadar çeşitli zamanlarda, buhar ve gaz için "kepçesiz" yüksek hızlı türbinler üzerinde çalıştı. Kolay öfkelenen Tesla ile, Edison Waterside Enerji Tesisi ve Allis Charmes Fabrikasındaki araştırmalarında onunla çalışan bazı mühendis ve yardımcıları arasında ortaya çıkan sürtüşme, aleyhine oldu. Bugün, düz rotorlu Tesla türbinlerinin sonucu hakkında hiçbir bilgimiz yoktur. açıkladı.

Yıllar geçtikçe, ondan, gittikçe daha az haber alınmaya başlandı. Bazen gazeteci ve biyografi yazarları onu arayıp röpotaj yapmak istiyorlardı. Gittikçe garipleşti, gerçeklerden uzaklaştı, aldatıcı hayalciliğe yöneldi. Not alma alışkanlığı edinmemişti. Her zaman tüm araştırma ve deneylerine ait tüm bilgiyi aklında tutabildiğini iddia ve ispat etti. 150 yıl yaşamaya kararlı olduğunu ve 100 yaşının üstüne eriştiği zaman, araştırma ve deneyleri sırasında topladığı bütün bilgiyi etraflıca anlatarak, anılarını yazacağını söyledi. ikinci Dünya Savaşı sırasında öldüğü zaman, kasasına askeri yöneticiler el koydular ve kayıtların cinsine ait herhangi bir şey duyulmadı.

Tesla 'nın kendine özgü bir tutarsızlığı da, kendisine iki şeref unvanı verildiği zaman ortaya çıktı. Birini reddetti. 1912'de Nikola Tesla ve Thomas Alva Edison'un 40.000 $'lık Nobel Ödülü'nü paylaşmaya seçildikleri açıklandı. Tesla, bu ödülü de reddetti. Her nasılsa, Edison'u sevenler tarafından kurulan AIEE Edison madalyasını 1917'de Tesla 'ya layık görüldüğünde, bunu kabul etmeye yanaşabildi.

Nikola Tesla ve Pentagon'un H.A.A.R.P Teknolojisi Projesi

Nikola Tesla, 9 Temmuz 1856'da, Sırbistan'da doğdu. 1884'de ABD'ye göç etti. Tesla, tarih kitaplarından adı silinmiş önemli bir araştırmacı ve mucittir. Tesla 1800'lerin sonlarında, bugün tüm dünyada kullanılan "alternatif akım" (AC) sistemini buldu ve patentini aldı. Tesla'nın buluşları arasında "rotatif manyetik alan", dinamo, AC endüksiyon motoru, vs. vardır. Tesla, ABD'ye gidişinden bir yıl sonra, 1885'de alternatif akim dinamo, transformör ve motor sisteminin patent haklarını, adı bugün Tesla'nınkinden çok daha popüler olan George Westinghouse'ye sattı.1891'de ise ünlü buluşu olan "Tesla Bobini"ni (Tesla Coil) icat etti. Bu buluş, radyo teknolojisinde geniş olarak kullanılabilecek bir endüksiyon bobiniydi.

1900'ün başlarında Tesla, en büyük buluşu olarak gördüğü "karasal sabit dalgalar"! (terrestrial stationery waves) keşfetti. Bu buluşu ile yeryüzünün belirli frekanslardaki elektrik titreşimlerine duyarlı olduğunu ve bir iletken/iletici (conductor) olarak kullanılabileceğini kanıtladı. Tesla'nın bir diğer önemli projesi ise kablosuz elektrik transferiydi. 200 ampulü arada kablo olmadan, 25 mil uzaklıktan yakabildiği rivayet edilir. Tesla'nın en büyük amaçlarından biri iyonosfer'den bedava elektrik üretmekti. Kablosuz ve bedava elektrik projeleri gibi çalışmaları olan Tesla'nın, finansörü J. P. Morgan'a Long Island'da yapımına başlanan ancak tamamlanamayan, deneyler için kullanılacak laboratuar kulenin işlevinin, mesaj gibi elektrik iletmek olduğunu itiraf etmesi, onun inişinin de başlangıcı oldu. Tekeller oylarını ona karşı kullandılar. Tesla, sistemin görmek istediklerinden daha fazlasını yapmıştı.

Konvansiyonel olmayan enerji teknolojileri alanında Tesla çok önemli bir isim olmasına karşın, tarih kitaplarında ona, sanki önemsiz tarihsel bir figürmüş gibi davranıldı. Tesla-Edison karşılaştırması bu açıdan ilginçtir. DC (doğrusal akım-direct current) sisteminin mucidi Edison'u herkes tanır. Ancak onun DC sisteminden çok daha kullanışlı olan ve bugün kullanılan AC sisteminin mucidi Tesla küçük bir çevre dışında tanınmaz. Edison'un DC sistemi, merkezden bir mil uzaklıktaki ampulü yakamıyordu. Tesla'nın AC sisteminde ise elektrik, yüksek voltajlarda yüzlerce mil yolculuk yapabilir.

20. yüzyıla girmeden hemen önce Tesla yeni tip elektrik dalgasını keşfetmiş ve kullanmıştı. Görünüşe göre keşfi o kadar esaslıydı ki, Tesla'nın arkasındaki finansal desteğin geri çekilmesinden, kasıtlı olarak izole edilmesinden ve adının kitaplardan silinmesinden sorumluydu.

Tesla 1. Dünya Savaşı'ndan itibaren izole bir yaşam sürdü. Ara sıra yeni, bedava enerji kaynağı keşfini, bütün düşman orduları ve yüzlerce mil öteden bütün uçakları yok edebilecek "ateş topu" silahları teorisini, akıl almaz bir savunma hazırlayabilecek bir silah düşüncesini ve kablosuz, kayıpsız enerji transferinin mükemmelliğini açıklamak için yüzeye çıktı. Tesla 7 Ocak 1943'de yokluk içinde ölürken arkasında pek çok radikal icat ve fikir bırakmıştı. Öyle ki, kendisine "Elektriğin Tanrısı" dendi. Pek çok araştırmacıya göre HAARP 1 Projesi, ilk kez Nikola Tesla tarafından ileri sürülen konseptleri kendine temel aldı. Pentagon, HAARP Projesi ile "Tesla teknolojisini" yeniden oluşturup, bu teknolojiyi tehlikeli amaçlar için kullanmayı hedefliyor.

Kaynak: http://www.msxlabs.org/fo...-tesla.html#ixzz2e7C9ow1P

hz muhammed

Misaller
1.Hz.aişe diyor ki adetli olduğumuz da bile hz. Peygamber kucağımıza başını koyar Kur an okurdu.
Yemek yerken aynı sofrada otururduk et yerken önce ant verir biz ısırdıktan sonra yerlerdi.
Bize adet elinizde değildir derdi.
2.Hz.peygamber bir çok islama karşı savaşanların öldürülmesine izin vermesine rağmen en sevdiği amcası hz .hamzayı öldürten hind ve öldüren vahşiye dokunmamıştır hind ebu süfyanın karısıydı güçlü ve zengindi ama vahşi nin kimsesi yoktu yani öldürülse kimsenin umurunda olmaz belki de sevinçle karşılanırdı .
3.Bir kişi peygambere geliyor ve yeni defnedilen güzel bir kızın mezarını açıp tecavüz ettiğini anlatıyor pişman olduğunu vicdan azabı çektiğini söylüyor hz. Peygamber huzurundan kovuyor bir süre sonra adamın affedildiğine dair buyruk geliyor peygamberde affedildiğini adama söylüyor.
4.hz.peygamber e zamanında kadın benzeri giyinik elleri ayakları kınalı biri gelmiş ve peygamber bu nasıl adamdır diye sormuş sahabeler kadına benzeyen adamdır öldürelim mi ya resulallah diye sormuşlar hz.peygamber namaz kılan birini öldürmek,öldürtmek bana haram kılındı demiş.
5.hz.peygamber hacamat yaptırması.(kan aldırma)hizmetine bakan ebu hind
6.hz. peygamber zamanında kur an ı ezberleyen sahabelerin sayısının hayli yüksek olması kur an nın mucizesi(yıldırım gürses-tanrının yazdığı şiircesine)
7.hz peygamber zamanın ve bu günün en iyi inanç sisteminin peygamberidir. (bütün insanlığa hitap eden )devlet sistemini(seçim sistemi,başkanlık,bir nevi eyalet sistemi,valiler bu sistem zamanla çok güçlenmiş ki yezidin emriyle hz peygamberin torunu hz.hüseyin işkence edilerek öldürülmüştür)ekonomi(cizye,zekat,sadaka,faizi n yasaklanması, yoksullara,şehit ailelerine maaş), hızlı ve şehit olmayı göze alan bir ordu, iyi bir istihbarat sistemi,gizli suikast yapabilecek sahabeler,ceza sistemi,hayvan hakları,aile ve sosyal hayat,içki yasağı v.s
8.Bu öyle dinki devletler,alimler,yunuslar,hacı Bektaşi veliler en önemlisi benzeri olmayan kur an dır.
Bir kitaptan binler çıkmış kim olursa olsun bir şekilde ya menfi yada müspet etkilenmiştir.
Allah rahmet etsin, makamı mahmuda ulaştırsın.
Önemli:prof.dr. Süleyman ateşin,turan dursun din bu 1-2 ye cevaben yazdığı yine aynı format da 2 cilt kitabı var ateisti müslüman etmez ama müslüman’a faydası olur.

doktorlar

Dr.Erickson 'un en sıra dışı özelliklerini söyleyerek iyi bir başlangıç yapabiliriz.

1. Bulunduğu her türlü ortamdaki kişilere konuşmalarıyla hipnoz uygulayabilirdi.

2. Grup halde gözler açık vaziyette hipnoz yapabilir ve telkin verebilirdi.

3. Yukarıdaki özelliklerinden dolayı bir çok insan Erickson tarafından hipnoza alındığını yıllar sonra tesadüfen öğrendi.

Erickson çocuk felci geçirmiş, uzun yıllar boyunca yataktan kalkamamıştı. Ancak bu olumsuz durumu en iyi şekilde kendi yararına kullanmayı bildi. Hastalığı süresince sadece gözlerini hareket ettirebildi. Bu durumda yaşamdan zevk almanın yollarını düşünmeye başladı. Yapılabildiği ona zevk veren tek şey, yeni şeyler keşfetmek için insanları gözlemlemekti. Kız kardeşlerini gözlemlemeye başladı. Kız kardeşinden öğrendiği ilk şey birinin, "Evet" dediğinde, bunun hayır demek anlamına gelebildiğiydi...Aynı şekilde kardeşleri "Hayır" dediklerinde bunun anlamı “Evet” olabiliyordu. Erickson bu şekilde yıllarca insanları gözlemleyerek gözlemin gücünü keşfetti. Sözsüz iletişim ve beden dili konusunda keşifler yapmaya başladı. Öğrenme süreçlerinde bilinçaltının gücünü keşfetti. Yokuş inerken yer çekiminin aşağı doğru uyguladığı kuvvet gibi insanların öğrenmesi sırasında da bilinçaltının da etken bir kuvvet olduğunu savundu.
En küçük kardeşini emekleme aşamasından yürümeyi öğrenme aşamasına kadar gözlemledi. Yürümeyi öğrenmek için çocuk bilinçli hiçbir caba sarf etmiyordu. Yürümeyi öğrendikten sonra da yürümeye özen göstermek için bilinçli bir çaba göstermiyordu. Yürümeyi nasıl öğrendiğimizi hatırlıyor muyuz? Hayır değil mi? Ama yürüyoruz? Buna göre her şey başlangıçta bilinç düzeyinde öğrenilebilse de sonradan öğrenilen her şey " farkında olmadan bilinçaltına inmektedir .
Erickson, kız kardeşinin yürümeyi öğrenme hikayesini çok ayrıntılı şekilde terapinin başında bazı hastalarına anlatırdı. Bir bebeğin yürümeyi öğrenmesini hastasına anlatarak danışanına aşağıdaki indirekt telkinleri vermiş olurdu.

1. Öğrenmenin aslında ne kadar basit olduğu.

2. Danışanın bilinçaltı problemlerinin ve başarısızlıklarının başlangıç zamanlarına, zihinsel küçük bir seyahat yapalım.

3. Öğrenme bazen zor olsa da, azmedilirse her şeyi öğrenilebilir.

4. insanların farkında olmadıkları güçleri vardır.

AYAKLAR HAREKET EDiN

Erickson, ilk felci 17 yaşında geçirdi.Yatağa düştüğünde doktorların annesine sabaha çıkamayacağı sözünü duyduğunda içi öfkeyle dolmuş, annesinden dışarının manzarasını engelleyen pencerenin önündeki büyük dolabı yana çekmesini istemişti.. sabahı göremeyecekse, günbatımını mutlaka görmeliydi. Böylece hem annesine yaşama arzusunu ilan edip ümit vermiş, hem de bu kısa vadeli hedefe odaklanarak kendini bekleyen ölüm tehdidine karşı korkusunu bastırmıştı. Gün batımının ancak yarısını seyredebilen Erickson, üç günlük bir koma halinden tamamen felçli olarak çıktı. Bu halde geçirdiği uzun zaman boyunca, insanların kelimeleri nasıl kullandığını, jest ve mimiklerin iletişimdeki rolünü gözlemleriyle anlayacaktır. Ona en çok acı veren şey yalnız kalmaktır. Dışarıyı göremeden sandalyesinde yalnız oturduğu bir gün, aralık pencereden gelen oyun sesleri, aklını çeldi. Büyük bir istekle pencereden bakmayı, diğerlerinin arasına katılmayı istedi. Tam o anda sandalyesinin hafifçe kıpırdadığını fark etti. Büyük bir heyecanla kendisine emirler yağdırmaya başladı: "Ayaklar hareket edin! Sandalyeyi sallayın!" Ancak bir şey değişmedi. Neden sonra yorulup bundan vazgeçti. Sonraki denemesinde yine gündüz düşlerine kapıldığı anda, sandalyeyi hareket ettirebildi. Erickson'un "indirekt telkin" yöntemini keşfi böyle oldu. Öneriyi bilinç değil, bilinçaltı deşifre etmekte, böylece uyarılan hayal gücü vücuda, bilincin verebileceğinden daha güçlü bir şekilde telkin vermekteydi. Bu olayı takip eden iki yıl süresince Erickson, kendine yürümeyi öğretti ve bunu o günlerde emekleyen kız kardeşini izleyerek yaptı. Erickson çocuk felci hastalığına “ insan davranışı konusundaki en iyi öğretmenim” derdi ( Zeig, 1980 a).

SÖZLÜKLERi EZBERLiYORDU

O diğer çocuklardan farklı bir çocuk olarak biliniyordu. Derslerinde çok başarılıydı. içinde doymak bilmez bir okuma isteği vardı. Ama okuyacak kitap bulamadığı için sözlükleri tekrar tekrar okuyordu. Böylece kendini de eğlendiriyordu. Çocukken sözlükleri ezberlemesinden dolayı “bay sözlük” olarak anıldı.”16 yaşlarında bir dergide gençliğin sorunları hakkında yazdığı bir makalesi yayınlandı.

KANO GEZiSi

Kısmen iyileştiğinde tamamen iyileşmesini sağlamak amacıyla bir seyahate çıkmayı planlamıştı. Wisconsin ırmağı boyunca kano ile gezmeyi ve kamp yapmayı düşünüyordu. Ancak beraber yola çıkmayı düşündüğü arkadaşı son anda geziden vazgeçti. Erickson seyahati yalnız yapacağını ailesine söylemeden, cebinde sadece 5 dolarla, yola koyuldu. Kanoya kadar yardım alarak yürüdü. Bu gezinin amacı kaslarını güçlendirmek ve hastalığını yenmekti. Bu geziyi yalnız bile olsa başaracağından emindi.
Altı hafta sonra eve cebinde beş dolarla ve kasları güçlenmiş olarak dönmüştü. Bu seyahat sonunda yürümeyi yeniden öğrenmişti. Yürümeyi öğrenmesi gerekiyordu çünkü üniversiteye gitmek istiyordu. Bu gezi sayesinde kaslarını güçlendirmişti. Kano gezisi sırasında karşılaştığı balıkçılara hikayeler anlatmış, ödül olarak da onlardan akşam yemeği kazanmıştı. Sonrasında ne zaman acıksa balıkçıların yanına gitmiş, onlara hikayeler anlatarak altı hafta boyunca karnını böyle doyurmuştu. O anda hikayelerin insanları çok etkilediğini keşfetti. Sonraki yıllarda insanları etkileme de ve terapide hikaye öğesini sıkça kullandı.

Erickson’un hipnoza olan ilgisi psikoloji bölümünde öğrenci iken Clark L. Hull‘un bir hipnoz demonstrasyonu sırasında başladı. Erickson Hull‘dan oldukça etkilenmişti. Hemen o yaz tatilinde birkaç yüz kişiyi hipnoz uygulayarak bu tekniği kullanmaya başladı.

iNEK AHIRA GiRMEYiNCE

Erickson'un çocukluğu bir çiftlik evinde geçmişti. Bir gün babasının, inekleri ahıra sokmak için büyük bir uğraş verdiğini gördü. Babası, boynuna bağlı ipten çekerek tüm gücü ile hayvanı ahıra çekmeye çalışıyor ama başarılı olmuyordu. Ailenin diğer fertleri babalarına yardım için ipe asılıyor yine bir yararı olmuyordu. Küçük Erickson fark ettirmeden hayvanın arkasına geçerek kuyruğundan tuttu ve onu ahırdan uzaklaştırmak için var gücüyle çekti. inek panik içinde Erickson'u da arkasından sürükleyerek ahıra girdi (CP,p. 412).

ERiCKSON NASIL KiTAP SATARDI ?

Erickson daha genç bir öğrenciyken kitap satarak harçlığını çıkarmaya çalışırdı. Lynn Hoffman'ın naklettiğine göre kitaplarını hipnoz yöntemini kullanarak satmaktadır. Bir gün yaşlı bir domuz çiftliği sahibine kitap satmaya çalıştığında "Ben kitap okumam, sadece domuzlarımı beslemekle meşgulüm, git işine be evlat!"gibi bir tepki görür. Hemen hiç düşünmeden yerden aldığı taşın üzerine domuzların kıçlarının resimlerini çizmeye başlar. Nasıl olduysa adam fikrini değiştirip kitaplardan satın alır ve o akşam çiftlikte kalmasını bile rica eder. Bununla da kalmaz sohbet esnasında Erickson'a çok güzel domuz resimleri çizdiğini söylemeyi ihmal etmez.

BUZLARIN ÜZERiNDE YÜRÜMEK

Erickson bir gün işe giderken yolda bir ayağını kaybetmiş bir gazi ile karşılaşır. Adam buz tutmuş yolda, düşmeden yürüyüp yürüyemeyeceğini düşünerek adımlarını tereddütle atmaktadır. Adama biraz beklerse buzların üzerinde düşmeden nasıl rahatlıkla yürünebileceğini göstereceğini söyleyerek buzlu yoldan yürüyerek yolun karşısına geçer. Şaşıran adam bunu nasıl yaptığını sorar.”Gözlerinizi kapatırsanız size de buzların üzerinde yürümesini öğretebilirim" der. Gözlerini kapattıktan sonra etrafında daire çizerek dönmesini, biraz ileri-geri sağa ve sola yürümesini ister. Adamın kafasının karıştığını fark edince de dosdoğru yürümesini ister. Adam gözlerini açtığında buzlu, kaygan yolun arkasında kaldığını görür. Adamın “Buraya nasıl geçtim?” sorusuna Erickson,”Gördüğünüz gibi normal yolda yürüyormuş gibi karşıya geçtiniz. Çünkü buz üzerinde yürümeye hazırlandığınızda, kaslarınız düşmeye doğru sizi hazırlar. Bu bir " zihinsel settir." Bu zihinsel setten dolayı insanlar düşerler. Oysa insanlar ayaklarını kaygan olmayan normal bir yere basar gibi düşünerek yürürlerse düşmezler" der.

TUZU BANA UZATIR MISINIZ ?

Erickson yemek yerken, tuz gerektiğinde bunu kimseye söylemeden de onların bile farkına varamayacağı şekilde tuzu birilerinin elinden almayı başarırdı. Sofrada bulunanlardan biri ne olduğunu anlamadan ve bunu niye yaptığını anlamadan birden bire kendini Erickson’a tuzu uzatırken bulurdu. O, büyük bir ustalıkla konuşmalarının içine "tuzu bana uzatır mısın" telkinini gizlice yerleştirirdi. Bu gizli telkini, tuzu uzatan kişinin bilinçaltı algılamaktadır.

DANIŞANLARI iLE iLiŞKiLERi

Erickson hastaları ile evinde ilgilenirdi. Danışanları için hazırladığı bekleme salonu, aynı zamanda evin oturma odasıydı. Gelen hastalar terapistin aile yaşantısını da gözlemlerdi. Sekiz çocuğu hastalarla yeterince ilgileniyordu. Yani evde sekiz tane asistanı vardı. Psikoterapi konusundaki dünya çapındaki ününe rağmen mütevazı bir seans odası bulunmaktaydı. Ev ortamının psikoterapi için daha uygun ve sıcak olduğunu düşünüyordu. O’na Göre ofisler ev ortamına göre insanlara daha soğuk gelmekte daha ticari bir görüntü vermekteydi.
Yaşamının son dönemlerinde 1 saatlik seans ücreti 40 dolardı. Öğrencilerine seans ücretini seansın sonunda almalarını önerirdi. Ona göre bilimsel bilgi satılamaz paylaşılırdı.

Terapi için ödeyecek parası olmayan hastaları da kabul eder, onlara rahatlıkla yapabilecekleri örneğin bahçenin bakımını yapmak gibi işler verirdi. Hasta bahçe işlerine yardımcı olurken sekiz çocuğunu da yardıma gönderirdi. Böylece hem hastasına hem de çocuklarına bir terapi ortamı sağlar, ayrıca fiziksel özründen dolayı yapmakta zorlanabileceği işleri de halledilmiş olurdu.
Erickson her zaman danışanları ile samimi idi. Onlarla sık sık akşam yemeğine giderdi. Kendisi gidemediği durumlarda kızı Betty danışanlara eşlik ederdi. Danışanları ile markete gider, onlarla yaz aylarında bahçede çimlerin üzerinde uyurdu. Arizona'daki evinin arkasındaki Squaw tepesine danışanları ile tırmanırdı.
Onun bu davranışı her zaman aklımdadır ve gerektiğinde ben de seanslarımda bu yaklaşımı kullanırım. Bir gün 18 yaşlarında ve terapi için verecek parası olmayan genç bir kız gelmişti. Seanstan sonra. Bana borçlu kalmak istemediğini söylediğinde genç kızın el işleriyle uğraştığını hatırladım ve ondan eşim için oya yapmasını istedim. Böylece bana borçlu kalacağını düşünmeyecek minnet duygusu altında ezilmeyecekti. Eşim de oyayı çok sever ama yapmasını bilmez. Biri oya hediye etse çok sevinir. Böylece hem eşimi hem de genç kızı memnun etmiş oldum.

PARDON SAATiNiZ KAÇ?

Erickson ile ilgili her zaman anlatılan ve herkesin bildiği bir olay vardır. Yolda giderken kazayla çarptığı kişiye aniden "Pardon saatiniz kaç?" diye sorar. Adam saati söylemeye vakit bulamadan başka bir soru daha sorar: "Bu gün günlerden ne?" sonra adama "Oturup bir şeyler içelim mi?" der. Adam oturduktan biraz sonra irkilerek kalkar ve "Yahu benim burada ne işim var? demeye başlar. Adam hipnotize olmuş çarpma olayını da çoktan unutmuştur.
1950’li yılların öncesinde Erickson hipnozun "özel bir durum" olduğunu söylemektedir. Hipnoz hali günlük yaşantımızda sürekli kendiliğinden biz farkında olmadan bile meydana geldiği için yukarıdaki örnekte olduğu gibi "doğal ve özel bir durum" idi. Ancak klinikte kullanılmaya elverişli hipnoz, ayaküstü daha nadir meydana gelmektedir. Bu tür hipnoz bir dakika sürebileceği gibi saatlerce de sürebilmektedir.

PEMBE KRAVAT

Bir psikolog Erickson’un evine davet edilmiştir. Psikolog hediye olarak Erickson’a pembe bir kravat hediye eder. Erickson pembeyi çok severdi. Erickson kravat bağlama konusunda yaklaşık yarım saat konuşur. Psikolog çok sonradan anlar ki aslında Erickson kravat bağlama hakkında değil aile bağları ve sosyal ilişkiler hakkında konuşma yapmaktadır.

ERiCKSON'UN BELiRGiN ÖZELLiKLERi

Erickson'un en önemli takipçileri ve bir anlamda dava arkadaşları Psikolog Jeffrey Zeig, Psikolog Ernest Rossi, Robert Pearson ve Kay Thompson’dır. Erickson’un ve Ernest Rossi’nin birlikte kaleme aldıkları kitapların ve daha bir çok kitabın Amerika’da şu anda yok sattığını hatırlatmak gerekir. Tartışmasız Ericksonian yaklaşım dünyada hipnoterapi ve psikoterapinin son parlayın yıldızıdır. Dr.Erickson Amerika’da "great" (fevkalade) hipnoterapist olarak anılan tek isim olmuştur.
Erickson yaygın olarak dünyanın en önde gelen hipnoz uygulayıcısı teorisyeni ve öğretmeni olarak bilinir. Modern medikal hipnozun babası olarak anılan tek isimdir. Amerikalılar onu "Bay hipnoz" (Mr.Hypnosis) olarak tanıdı (Secter, 1982). Hipnozun saygı duyulan klinik bir araç haline gelmesinde en önemli katkılarda bulunmuştur.Yalnızca Phonix’teki ofisinde 30.000 civarında hasta ile çalıştığı tahmin edilmektedir. Kendisi hakkında sadece Amerika’da 100 den fazla kitap yazılmıştır. Dünya çapında adını taşıyan 50 adet enstitü bulunmaktadır.
Aynı anda hem psikoloji okurken hem de tıp fakültesini bitirdi. Bu sayede hem American Psychological Association (Bizdeki Psikologlar Derneği’nin karşılığı) hem de American Psychiatric Association (Amerikan Psikiyatri Derneği) üyesi olabildi. Yani hem psikiyatrist hem psikolog olan nadir bulunan özellikleri sahip bir bilim adamıydı.
Günümüzde Ericksonian hipnoz konusunda dünyada her ay en az bir kitap yayınlanmaktadır. Erickson 150 Makale ve 6 kitap yayınlamıştır. Türkiye'de ise konu hakkında ki en geniş ve ilk Türkçe kaynak şu anda okuduğunuz sayfalardır. işte size dünya ve Türkiye'nin karşılaştırması.
Ondan önce hipnotistler hipnozun "Hipnotistin otoritesini kabul eden pasif durumdaki danışanın telkin alma kabiliyetini arttırarak ona telkinler yağdırmak “olduğunu düşünüyorlardı. Onun metodu ise içsel kaynakları (inner resources) öne çıkararak terapide kullanmaktı (Hammond, 1984). Erickson psikoterapi ve hipnozun bu içsel kaynakların yeniden organize edilerek daha iyi kullanılması gerektiğini savunmuştur (Zeig, 1985 s.6). Erickson, hipnozu danışanın problemini çözmede danışanla işbirliğini sağlamak amacı ile kullanmıştır.
Erickson Jay Haley'in (1973) Sıradışı Terapi isimli kitabının basılmasından sonra kısa dönem stratejik psikoterapinin babası olarak anılmıştır (Zeig, 1985 s.5). Öğrencisi ve yakın arkadaşı olan Haley (1980) terapinin çözüm değil, problem olduğunu savunmaktadır. Problem danışanların terapide olmasıdır. Çözüm danışanların bir an önce terapiden yararlanmalarını sağlamaktır. Erickson, meslektaşının bu görüşünü benimsemektedir.
O, hipnoz, öğretme, psikoterapi arasındaki sınırları bulanıklaştırmıştır. Çünkü o öğretirken aynı zamanda hipnoz yapmaktadır. Erickson'un konferanslarının bant kayıtlarını inceleyen Zeig, onun konuşmalarının hipnoz yapıcı özelliğini (zamana yayılmış hipnotik indüksiyon içerdiğini) fark etmiştir. Bu durumu Zeig Erickson’a söylediğinde o, "izleyicileri motive ediyordum" cevabını vermiştir (Zeig, 1985 s.6).
1980 yılındaki uluslararası Ericksonian hipnoz ve psikoterapi kongresine 2000’in üzerinde psikoterapist katılmıştır. Psikoterapi tarihinde bu sayı bir rekordur. Erickson’un paradox, metaforlardan yararlanma ve semptomu önerme gibi tekniklerini psikoterapistler artık yaygın olarak kullanmaktadır. Semptom değiştirme tekniğini de ilk defa Milton Erickson kullanmıştır.
Erickson kendisini bir hareket veya kültün lideri olarak tanıtmamıştır. Psikoterapi ekolü kurmak gibi bir niyeti olmadığı gibi aksine psikoterapistlere özgün olmayı telkin ederdi (Zeig,1985). Erickson’un en küçük kızı olan Dr.Kristina Erickson babasının yaklaşımını “That which works ( işe yarayan ne varsa)” olarak tanımlamıştır. Erickson işe yarayan her şeyi denerdi.
Şurası tüm dünyada tartışmasız bir gerçeklik olarak kabul edilmektedir ki, Erickson nadir bulunabilecek en yenilikçi hipnoz ustasıdır. Hipnoterapi ile ilgili bir çok fenomen keşfetmiştir.

YAŞAMININ SON DÖNEMLERi

Erickson yaşamının son döneminde sesinin tonunu ayarlayamaz hale gelmişti. Hayatını sinema filmi yapma tekliflerini sağlık sorunları nedeniyle kabul etmedi. Erickson yaşamının son günlerini çizgi filmler izleyerek ve komik kitaplar okuyarak geçirdi. Hastalıkları iyice ilerlemişti ve yataktan kalkamıyordu. Erickson “Beklediğimden çok daha fazla yaşadım zaten” diyerek öldü. Özellikle yaşamının son dönemlerinde sabah kalktığında “Ben hala yaşıyor muyum yahu? Diye yataktan kalkardı. Gerçekten de o bedende o yaşa kadar yaşayacak insan bulmak zordur.
O’na gelen hastalar kendi problemlerinin o’nunkinden daha büyük olmadığını anlarlardı. O’nun mücadele ettiği hastalıkların listesini öğrenen hastaları umutla dolardı ve otomatik olarak üretici bir hayata yönlenirlerdi. Çünkü hastalar Erickson’un evine gittiklerinden Erickson’un yaşamdan maksimum zevki alarak yaşadığını kendi gözleri ile görürlerdi.
ilerlemiş yaşına rağmen hayatının son 6 yılında kendisini ziyaret eden terapist guruplarıyla hemen hemen her gün 4-5 seans yaptı. Onlara beden dilini okuma, alışkanlıkların yönünü değiştirme, telkin ve bilinçaltı zihinlerindeki güçleri meydana çıkarmak için insanlara yardım etme metotlarını öğretti.
Erickson ‘un bir çok hastalığı olmasına rağmen her zaman “ölmek en son yapacağım iş olacak” derdi. Erickson 1980’ de 79 yaşında son işini de yaptı. Ölümünden sonra cenaze töreni yapılmamasını, cesedinin yakılarak küllerinin Squaw Tepesi’ne savrulmasını istedi.

Hipnoterapinin ve psikoterapinin pratiğini ve teoriğini Milton H.Erickson' dan daha fazla etkileyebilen bir kişi bulmak gerçekten zordur. Bir psikiyatrist ve aynı zamanda psikolog olan Profesör Erickson, dünyanın en önde gelen hipnoz uygulayıcısı, teorisyeni ve öğretmeni olarak bilinir. Modern medikal hipnozun babası olarak anılan tek isimdir. Amerikalılar onu "bay hipnoz" olarak tanıdı. Hipnozun saygı duyulan klinik bir araç haline gelmesinde çok önemli katkılarda bulunmuştur. Yalnızca Phonix’teki ofisinde 30.000 civarında hasta ile çalıştığı tahmin edilmektedir. Kendisi hakkında sadece Amerika’da 100 den fazla kitap yazılmıştır. Günümüzde Ericksonian hipnoz ve psikoterapi konusunda dünyada her ay en az bir kitap yayınlanmaktadır. Erickson 6 kitap ve 150 makale yayınlamıştır. Dünya çapında adını taşıyan 50 adet enstitü, yüzlerce dernek ve vakıf bulunmaktadır. Amerikan Klinik Hipnoz Birliği'nin (ASCH) kurucu başkanlığını yapmıştır. 1980 yılındaki Uluslararası Ericksonian Hipnoz ve Psikoterapi Kongresi’ne 2000’in üzerinde psikoterapist katılmıştır. Psikoterapi tarihinde bu sayı bir rekordur.
O hipnoz, öğretme ve psikoterapi arasındaki sınırları bulanıklaştırmıştır. Çünkü o öğretirken aynı zamanda hipnoz yapmaktadır. Erickson'un konferanslarının bant kayıtlarını inceleyen Zeig, onun konuşmalarının hipnoz yapıcı özelliğini (zamana yayılmış hipnotik indüksiyon içerdiğini) fark etmiştir. Bu durumu Zeig Erickson’a söylediğinde o, "izleyicileri motive ediyordum" cevabını vermiştir (Zeig, 1985 s.6).
Erickson çok zor hastalarla çalışırken çok başarılı sonuçlar alarak haklı bir ün sahibi olmuştur. Günümüzde tüm dünyanın sahiplendiği ve saygı duyduğu ender bulunur bir bilim insanıdır.

siteler

Satış siteleri ve kredi v.s.
http://www.arabam.com
http://www.sahibinden.com
http://www.hangikredi.com
Bilişim ve bilgi siteleri
http://www.msxlabs.org
http://www.maxicep.com
http://www.katilimsiz..com
http://www.diyanetvakfiyayin.com.tr
http://www.frmtr.com
Operatör
http://www.avea.com.tr
Sağlık
http://www.zihinkontrol.com
http://www.kokhucreiletedavi.com
http://www.saracoglu.at
http://www.ruhunyolculugu.com
http://www.doktorsitesi.com
Şikayet siteleri
http://www.sikayetvar.com
http://www.sikayetim.com
http://www.sikayetbank.com
http://www.alosikayet.com

telegram

Şu anda altı yaşından beri izlenen beyni kontrol edilen mançurya kobayı gibiyim. Komplo teorisindeki mel gibson gibi veya oynadıgıfilmde jim carrey çocukluğundan benzeri izlenen biri ama önemli fark hep sövülen, dövülen, kovulan biriyim. Kabul ediyorum ilk suçlular beni yanlış yola iten yakınlarım doğruyu yanlışı bilemeyen ben Allah ne yaparsam affeder ve korur mantığıyla sapmış ne yapacağını bilemeyen her şeyden korkan ve hiç özelliği olmayan zavallı insanımsı bir varlığım yardım eli uzanmıyor uzananlar it tarafından engelleniyor.

orta doğu teknik üniversitesi

Senesini hatırlamıyorum ama 96 yılıydı galiba takip edilmesi gereken bir psikiyatri hastası vardı ODTÜ mühendislik 3.sınıfta rahatsızlanmış anne ve babası okulun çok zor olduğunu ondan rahatsızlandığını söylemişlerdi , konuşması v. s kısaca her şey dışarı dan normaldi. Okulu bırakmış sonradan başka bir okula geçmiş .Demek ki zor bir okul.

nazan aydın

Prof. dr. Nazan Aydın tam bir bilim insanı araştırmacı sorgulayıcı tam bir şevkat abidesi mübarek gün ve aylarda mutlaka ya arar yada mesaj atar ayrıca iyi ve gerçek müslümandır, dindardır. En önemlisi çalışanlarının alim bir hocası hastalarınına önce doktor sonra anne kıvamında yaklaşım sergiler ve nur ve merhamet yüzlüdür. Her türlü haksızlığa el koyar engel olur, bu makamada yurt içi yurt dışı araştırma ve kabul edilen tez ,araştırmalarıyla gelmiştir. Böyle bu makamda tıp insanlarının egosu çok yüksektir. Eşine az rastlanır hocada ego nun kibirin hiç biri yoktur. Yazacak onlarca örnek var ama ellinin üzerin de hoca görmüş biri olarak bu kıymetli hocaya hak vermemek elde değil, bazen ezan öyle güzel okunuyorki insan huşu içinde
bazen cırtlak kötü okuyorki biran önce bitsin istiyor. selametle.
(Hocanın öyle yardımları varki her babayiğin harcı değil benim diyen yapamaz.)

doktorlar

1.Dr. n. 11 yaşındaki çocuğun işaret parmağındaki ilk boğumundaki kesiyi dikilebir (sütur)olmasına rağmen radyolojiye göndermen y ani rontgn filmi bile almadan ilk boğumundan kesti .
2.Aynı doktor birçok hamile bayanı 6 aylıklar dahil filme gönderiyordu arkadaş çekmiyordu tartışma oluyordu.
3.Ameliyat ettiği hastalardan sakat kalmayan yok belki vardır ben rastlamadım.
Aslında iyi bir insan tecrübeli doktordu ama bilmiyorum neden çok vaka varda neyse,
Her şeye rağmen diğer doktorlar hep koruyordu vakalar anlatıldığı zaman olmaz öyle diyorlardı.

hayat

1999 yılında hastanede baygın gence dr. Talimatıyla serum takıldı ve kesinlikle serumun çıkarılmaması talimatıyla çıkıp gitti ilk tansiyonu 14 tü yaklaşık bir saat sonra titremeye ve rengi solmaya başladı. Tansiyonuna baktık 26 idi diğer arkadaşların itirazına rağmen çıkardık dr. Benden iyi mi biliyorsunuz diye çok tepki gösterdi dr daha öncede tansiyon hastası bildiğini ağzından kaçırdı mesele anlaşıldı hasta m. nin bütün bunlardan hiç haberi olmadı.

yeni dünya düzeni

Adolf hitlere rahmet okutacak yeni bir dünya düzeni kuruluyor bu dünyada özürlülere, eşcinsellere, esmer tenli insanlara, psikopatlara, teröristlere, hümanistlere hatta daha ilerde zenci ve Arapların büyük bir kesimine yer yok tek tip insan modeli isteniyor diğerleri ölmeyecek onmayacak bir şekilde kazanacak ve sadece hizmet edecek batının zencileri köle olarak kullanmasından daha can yakıcı aslında bu proje 1918 den bile öncesine dayanıyor bütün dünyayı 300 aile ve 7 kız kardeşin yönettiği ve dünyadaki elit ve istihbaratla birlikte ortak yönetiliyor bütün dünya her bir ferdi fişlenmiş durumda etnik, zeka, cinsel eylem ve yönelim yaşadığı yer ne içip ne yediği eşiyle ilişkisi hatta vücut ve zeka düzeyi hepsi fişlenmiş ve bütün dünya istihbaratları tarafından bilinmektedir. Osmanlı devletinin son dönemi ve cumhuriyet döneminden bu yana küçük köy, kasaba ve her yerleşimde en az bir gönüllü birbirlerinden haberleri olmadan bilgi hatta dedikodular bile askeri sistemi gibi kayıt edilmiştir. Ayrıca yine bütün dünyada her hangi bir yerinde her hangi bir direniş için yüzbinin üstünde silahlı ve istihbari güç hazır bekletilmektedir;gerek özal, bitlis, kahveci, elçibey, Erbakan, mumcu nun öldürülmeleri özellikle (mumcunun öcalanın istihbarat tarafından kullanıldığnı ortaya çıkarmıştı.) bu yeni kurulan imparatorluk için tehdit olmalarıydı çünkü onlar Müslüman ve vatansever insanlardı. Dikkat edin Ahmet kaya sen insansın diyor ayrıca bir sabah sabah dörtde yagmurlar altında sürgüne gönderdiler diyor, neşet ertaş, aşık mahzuni, Osman öztunç öz vatanımda karakaş kara göz yasak diyor, necip fazıl öz vatanında garip öz vatanında parya diyor çünkü aşağılanmaktırlar. Bugün bilinmesi gereken en basitinden gsm operatörlerinde bütün bilgileriniz var bir kısmımız canlı olarak izlenmekte yaklaşık 20000 kişi kobay olarak kullanılmış düşünce ve yönetme ve beyin takibi ABD sayı milyondan daha fazla ve bugün medya ve diğer iletişim orgalarının hepsi ayrımcı ve aşağılayıcı yayın yapıyorlar çoğunluğu ABD ve Almanya da toplum liderliği ve mühendisliği için eğitilmişlerdir bütün dünyada devlet yöneticileri düşünce teknolojisi kullanarak mahremleri gerek zorla gerek baskı altına alınarak özgür iradelerine ket vurulmuş ve tehdit edilmektedir buna bütün dünyadaki liderler dahildir.
BUNU iSLAM KARDEŞLiĞi ,DÜNYADAKi DiĞER SANATÇI, YAZAR, HÜMANiST V. S. YARADILANI YARANDAN ÖTÜRÜ SEVENLER DUR DER ANCAK ALLAH BÜTÜN iNSANLIĞI KORUR.

şikayet

1.http://www.sikayetvar.com
2.http://www.sikayetim.com
3.http://www.sikayetbank.com
4. http://www.alosikayet.com
v.s.

dünya

Tek bir gözün Dünya hâkimiyeti

Hükümetler ve yöneticiler ne yaparlarsa, nasıl önlemler alırlarsa ansınlar, toplumun en küçük cehaleti kaderi belirleyici olur…

Birkaç yazıdır biraz daha geniş ve kapsamlı ele aldım “Tek Dünya imparatorluğu” gerçeğini. Çünkü ısrarla ve inatla ülkemizde yaşanan birçok oyunun çıkış noktalarını yanlış yerlerde aramaktayız. Birbirimizi bilinçsizce tokatlayıp, başkalarının işini kolaylaştıran zararlar vermekteyiz yine birbirimize !..
Ve eğer bilinç anlamında kendimize gelmez isek, hükümetler ve liderler ne yaparsa yapsın, önüne geçilemez bir son yaşanır.
Mısır’dan sonraki ülkenin biz olmasını kimse engelleyemez…
Geçmişe dönük kendi içimizde oynanan oyunları iyi analiz etmeliyiz, paralelinde dünyada dikta edilmeye çalışılan düzeni doğru algılayıp, doğru analiz edip, en gerçeği görmeliyiz…
Yıllar önce yazmıştım Ebul Feyz Elçibey ile ilgili ‘Avrusya’ kitabını. Kelaki köyünde sürgündeyken kendisiyle iki gün beraber olup yakından tanıma fırsatı bulmuştum.
Ve ben ‘Avrusya’ kitabını çıkarıp finalini de şöyle bitirmiştim.
“Eğer bir gün aniden rahatsızlanıp aniden, bindirilip bir uçağa Türkiye’ye getirilse şaşırmayacağım, ve oradanda daddiri dat nidalarıyla mezara götürülürse hiç şaşırmayacağım”
Neden böyle düşünmüştüm?
Çünkü o Ebul Feyz Elçibey ile kaldığımda hala yazamadığım ve anlattığı tüyler ürperten dünya gerçekleri ve üzerinde oynanan oyunların bazılarına kendi ağzından şahit olduğum için…
Sonra sürgün hayatı bitti ve Bakü’ye inip birkaç ay sonraki seçimlere hazırlandı, ölmeseydi tarihi bir farkla seçimleri kazanacağı neredeyse garantiydi.
Azerbaycan’ın Sovyet boyunduruğundan kurtulduğu 1991 yılından sonra seçimle iş başına gelen Ebulfeyz Elçibey, Azeri petrolleri Konsorsiyumunca tespit edilen Türkiye’nin %12.5 olan hissesini % 25’e çıkarınca çok geçmeden darbe ile Cumhurbaşkanlığından uzaklaştırılarak sürgüne gönderilmiştir. Sürgün sonrası kimsenin beklemediği şekilde tekrar başa geleceği kesinleşince birileri şansa bırakmamıştı yaşanacakları !...
Gelelim bir başka örneğe;
Rahmetli Erbakan’ın şu sözlerini unutanlara inat tekrar hatırlatmak istiyorum. (Bu yazının sonunda da girip arşivlere bakın Erbakan bu sözleri sarf ettikten ne kadar sonra ölmüştür!! Bu sözleri 2010’un sonlarında söylemiştir, ölümü ise Şubat 2011 !!)
“Üç yoldan dünyayı yönetiyorlar, birincisi dolar, dolar yani para vasıtasıyla dünya’yı kontrol altına aldılar. ikincisi dünya kuruluşları: Birleşmiş Milletler, Unesco, Unisef, Dünya Ticaret Merkezi… Bu kuruluşlar ufak bir zümrenin dünya’yı sömürmesine hizmet ederler. Üçüncüsü işbirlikçilerdir, doların üzerine bakarsanız orada bir mühür görürsünüz, o mühür bir doların üzerindedir.
Bugün Amerika Merkez bankası yoktur, yedi israil bankası bir araya gelmiş ve onların (ABD’nin) Merkez bankası feth olmuştur. Bu para siyonizmin parasıdır. ABD 1 doların üzerine piramit mührünü koymuştur. Mührün üzerine Latince Anniit Coepis yazıyor. Yani Dünya hâkimiyetine erişin diyor. 13 katlı praimit’in ne anlama geldiğini Rockefeller’e 30 sene basın müşavirliği yapmış olan Gary Allen kitabında anlatıyor… Her şeye 300’ler meclisi karar verir.”
Gelelim Libya’ya…
Az diktatördür, çok diktatördür bu bizi çok ilgilendirmez, ama beni ilgilendiren en önemli şey Tek Dünya imparatorluğuna karşı olması, Avrupa ve bu güçlere ulu orta meydan okumasıydı…
Bunun üzerine Libya’da isyan kaçınılmaz oldu.
Ne yapıldı?
Dışarıdan örgütlemeyle Libya’da komiteler oluşturuldu, oluşturulan bu komiteler organize edilmeye başladı. Komitelere ciddi silah desteği verildi. Komitelerde bu silahlarla halkı silahlandırdı. Böylelikle isyanın silahlı ayaklanmaya dönüştürülmesi organize edildi.
Ve sonuç ortada.
En can alıcı bölümü de bu tür örgütlenmelerin, öncelikle gençler üzerinden yaptırılmasıydı…
Aynı şekilde Suriye, Irak ve Mısır’da da benzer stratejiler uygulandı.
Burada hem bu kaosu yaratıp, sonrada demokrasi ve özgürlük adlarını kullanarak yardım etmeyi alet edenleri, Timsah gözyaşları dökenleri itina ile ayırıp görmekten başka şansımız yok.
Ve Mısır, Filistin, Suriye, için ağlarken asıl bizi yanlarında bekleyenler içinde bir şeyler yapıp, daha fazla unutmamalıyız Doğu Türkistan, Kerkük ve Azerbaycan’ı…
Ve Türkiye’de de hükümetin son yıllardaki iç ve dış politikalarından ve içerideki yapılanmalara müdahalelerinden bir hayli rahatsız olan dışarısı tıpkı yukarıdaki isimlerini yazdığım devletlere uygulanan plan devreye sokularak Gezi Parkı eylemleri üzerinden kaos ortamı yaratılmaya çalışıldı.
Dedim ya hükümetler ve yöneticiler ne yaparlarsa, nasıl önlemler alırlarsa ansınlar, toplumun en küçük cehaleti kaderi belirleyici olur…
Ve her ne olursa olsun toplum asla oyuna gelecek hatalar yapmamalı!
Dış oyunlara koz vermemeli…
Ve son bir örnek;
Hani diyoruz ya Tek Dünya imparatorluğu, Rockefeller ve bazı isimler sıralıyorum ya birkaç yazıdır!
Yahudi yönetmen Aaron Russo’nun illuminati hanedanlığının tepesinde oturan Rockefeller ailesinin bir üyesi olan Nicholas Rockefeller hakkında yaptığı çarpıcı açıklamalar kör olanın bile görebileceği cinsten!!
“Rocfkefeller ile ortak tanışıklığımız bir avukat aracılığı ile karşılaştım. Avukatım beni aradı ve Rockefeller’ın benimle görüşmeyi arzu ettiğini söyledi. Bir Video yapmıştım. Videoyu izledi ve benimle görüşmek istediğini söyledi. Böylece onunla görüştüm ve kendisini çok iyi buldum. Çok zeki biriydi…
Konuştuk ve fikirlerimizi karşılıklı olarak paylaştık. Bu 11 Eylül saldırısından 11 ay kadar önceydi. Büyük bir olay olacağını söylüyor ama buna neyin sebep olacağını söylemiyordu. Bu olaydan sonra Hazar Denizi’nin ortasına boru hatları inşa etmek için Afganistan’ı istila edeceğimizi, Irak’ı istila edeceğimizi, petrolün kontrolünün ele geçirmek ve Ortadoğu’da bir petrol üssü yerleştirmek için bunu yapacağımızı ve bunu Yeni Dünya Düzeni, imparatorluğu’na entegre edeceğimizi söylüyordu.”
Ve o büyük olay 11 Eylül saldırısıydı…
Sonrasında bu konuşmadan da fark ettikleriyle yaptığı yeni bir çalışmayı çekmek için kamera karşısına geçti ve doğru bildiklerini anlatarak bu derin planı ortaya çıkarmak istiyordu. Belgeselde anlattıklarının üzeri basın yoluyla örtüldü ve çok az bir kesime ulaştırıldı.
Sonrasında ne oldu?
Doktorlarının söylediğine göre onun asla böyle bir hastalığının olmamasına rağmen Aa Russo Cedars Mesane Kanseri teşhisi ile hayatını kaybetti!!...
Çetin AGAŞE / Rotahaber

aspirin

Sigara kullanıyorsanız veya elinizde ayağınızda uyuşma var ise günde dört adet 0.5 mg aspirin alın mideniz sağlam ise dr. öz günde bir diyor sağlıklı insanlar için, hastalık daha ileriyse doktora gidin ve mutlaka ozon tedavisi uygulatın kangrenin ileri boyutta olmayanı tedavi ediliyor ve gençleştiriyor. Ya damardan enjekte ediliyor veya kabin içinde mutlaka denemen bir yerinizi kesmelerine izin vermeyin.

hipnoz

VURAL OKUR
1935 Yılında Fethiye de doğdu. Eğitimini Bursa ,Antalya ve Ankara da tamamladı .Dil coğrafya fakültesinde Silahlı kuvvetler adına felsefe öğrenimi yaptı. Erzincan da görev yaparken Recep Doksat la tanıştı. psikopatların neden öldüklerini araştırdı ve kitabı yayınladı .Bu arada recep doksat ile dostluğu sürdü, bir çok teorik pratik hipnoz çalışmaları yaptı. Hipnotizma adlı kitabı(1982-BURSA)yayınladı.
Kitap:122 sayfa dır ,adı HiPNOTiZMA, literatür taranmış çokça örnek vardır herkesime özellikle ruh bilimi ile ilgilenenler için elzemdir uygun fiyat ve koyca bulunabilir.
ÖNEMLi; hipnoz bilgisi olan herkes hipnoz yapabilir bilgisi yanlış bilgidir bunun için beyin ve ruh enerjisi yetenek güvenilirlik ve uzunca bir tecrübe gerekir Freud bile bu yeteneği enerjisi olmadığı ayrıca uzun sürdüğü için psikanalize yönelmiştir bugün hipnoz eğitimi alanların çoğunluğu bırakın bilimsel hipnozu sahne hipnozcusundan daha acizdir inanmayan ben eğitimini aldım diyen hiçbir şey yapamayan güruh tur herkes hipnoz olamaz bilgisi çok az durum haricinde yanlıştır ve her istenilen eğer tamamen hükmediliyorsa cinayet bile işlettirilir özellikle kimyasal hipnoz altında.

hipnoz

okulda okurken ilker isminde arkadaş vardı hipnotizmaya merak sardı üç gönüllü buldu ilk ikisine çok uğraştı ama olmadı üçüncüsü ise çok zayıf, kısa boylu yemek fazla sevmeyen, en ufak şeyde korkan ağlayan esmer bir arkadaştı 15 yaşlarındaydı bu arkadaşa hipnoza başladı yarım saat içinde kendinden geçti ağlamaya başladı anama dokunmayın annemi bırakın adeta sara hastası gibiydi sadece annesinden bahsediyordu çoğunluk numara yaptığını düşünüyorduk , yaklaşık bir saat sonra zar zor uyandığında gülümsemeye başladı hiçbir şey hatırlamıyordu. bur da önemli olan 3-6 ay içinde hiç bir şeyden den korkmaz oldu vücudu irileşti, boyu uzadı ilerleyen zamanlarda zayıf dersi kalmadı hatta teşekkür aldı. allah selamet versin.

tuğba özay

Tuğba Özay ı Ankara da bir açılış da gördük hem çok güzel hem de çok alımlıydı bakışları çok güzeldi diğer mankenler sönük kalıyordu Allah sahibine bağışlasın. Cennet nasip olursa benzer bir huri istene bilir .

mesaj engelleme

Evet yanlış duymadınız gelen mesajları sorunsuzca engelleyebilirsiniz.

Gelen mesajları engellemek için *35*0000*16# yapıp arama tuşuna basınız.

Bunu iptal etmek için #330*0000# yapıp arama tuşuna basınız.

Tüm telefon markaları ve operatörlerde geçerlidir

SMS alımını durdurmak için : *35*Kısıtlama şifreniz*16# (Evet tuşuna basınız)
SMS alımı blokesini kaldırmak için: #35*Kısıtlama şifreniz*16# (Evet tuşuna basınız)
Sms kısıtlama şifresi aynı pin kodu gibi üç kez yanlış girildiğinde bloke olan bir koddur. Default ( varsayılan ) şifreler

keylogger

KISA BiLGi
• Bilgisayara misafir hesabından giriyorsun sanırım ; yöneticiden girmelisin.

Basit KeyLogger Çeşitleri
1.Yol: Ctrl-Alt-Shift-X
tuşlarına basın karşınıza bişey çıkmazsa yok demektir

2.Yol: Cctrl-Alt-Del basın
services. exe karşısında sistem degilde server v. b yazarsa yine keyloger var demektir.

3.Yol: Başlat-Çalıştır-Cmd-Net-File yazın pcnize açık olan dosyaları görün girdi yok derse tamamdır.

Zor KeLogger Çeşitleri

Ghost Keylogger programinin bilgisayarda çalisip çalismadigini ögrenmek için synconfig. exe adli dosyayi aratip sistemde olup olmadigini ögrenebilirisiniz. Ve ghost keylogger programinin hangi dizinde oldugunu ögrendikten sonra o dizine gidip uninstall. bat dosyasini çailistirin. Artik ghost keyloggerdan kurtuldunuz.

Diger bir keylooger programi olan iOpus starr programinin sistemde olup olmadigini
anlamak için windowssystem klasöründe starrcmd. exe dosyasini aratin. Eger öyle bir dosya varsa ve kaldirmak istiyorsaniz Baslat>Çalistir "starrcmd" (tirnaklar yok) yazin ve çikan programda settings sekmesine gelin. Ardindan Advanced Setup tusuna basarak "Uninstall Starr" diyin. Bir diger yöntme ise Baslat>Çalistir "regedit" (tirnaklar yok) yazip kayit defterini açarak düzen>bul a gelip wsys. exe diye aratip çikan tüm kayitlari silmeniz gerekir. Bir diger Keylogger programi olan Invisible Keylogger Stealth programinin sistemde olup olmadigini anlamak için vikxd. vxd dosyasini aratin. Eger öyle bir dosya sistemde bulunursa kaldirmak için program ekle/kaldirdan iks yazan programi kaldirmayi deneyin. Eger öyle bisi yoksa windows klasöründe system. ini dosyasinda bulunan
"device=vikxd. vxd" ve "vikxdlog=c: kitkatkitkat1. dat" yazan satirlari silin.

Alıntıdır ; denemlisin kardeş umarım işine yarar

internet

Kişisel mahremiyetin bazen bile isteye, bazen de istemeden ihlal edilmesine neden olan bu süreçte ingiliz The Guardian gazetesi 10 adımda dijital izleri silme rehberi yayınladı:
1. Facebook’ta, gizlilik ayarlarından her şeyi ‘özel’ yapın.
2. Facebook’ta etiketlendiğiniz fotoğrafları tek tek açıp, ‘Seçenekler’ bölümünden etiketleri kaldırın.
3. Google Blogger hesabınızda profilinizi silin. Böylece tüm blog yazılarınız ve yorumlarınız yok olur.
4. Tumblr veya Wordpress blogunuz varsa onları da silin.
5. Arama motorlarına tırnak içinde isim soyadınızı yazın. Forumlardaki yorumlarınızı silin. Gazeteler ise bir haberde adınız geçiyorsa isminizi silmeyi reddedebilir.
6. Google Görseller’de de isminizi aratın. Resimlerinizin çıktığı sitelere bunları kaldırmasını rica edin. Flickr gibi sitelere gönderdiğiniz fotoğrafları da kaldırın.
7. isminizi sürekli aratın. isminizin çıktığı sitelerin sahipleriyle temasa geçip kaldırtmayı deneyin.
8. Facebook, Blogger ve Wordpress’e yolladıklarınızın hâlâ Internet Archive sitesinin dizinlerinde yer alabiliyor olabileceğini unutmayın. Bu site, içerik kaldırma taleplerini tek tek ele alıyor.
9. Tam isminizi internetten tamamen kaldırsanız bile, kararlı bir araştırmacının arda kalan gönderilerinizi ve arkadaşlarınızın sizden bahsettiği iletileri inceleyerek size ulaşabileceğini aklınızdan çıkarmayın.
10. Sizi izleyen Google’ın arama motoru yerine, sizi izlemeyenleri deneyin.